Bu yazının orijinali, İşçilerin Uluslararası Birliği-Dördüncü Enternasyonal’in yayın organı Correspondencia Internacional’in (Uluslararası Haberleşme) Pandemi ve Kapitalist Kriz Karşısında Kadınlar başlıklı özel sayısında yayımlanmıştır.
Yazar: Ingrid Luciano – Sosyalist İşçi Hareketi’nde aktivist (Dominik Cumhuriyeti)
Çeviri: Kadın Dayanışması
Amerikan ırkçılık karşıtı ayaklanması ve dünyaya etkisi
20 Nisan’da ABD’de eski polis memuru Derek Chauvin, George Floyd cinayetinden suçlu bulundu. Karar, geçen yıl ülkeyi kasıp kavuran ırkçılık karşıtı isyanın bir başarısıydı. Seferberlik; ülkede kendini polis şiddeti ve ırkçı şiddetin yanı sıra hapishane sistemi, sağlık ve eğitime eşitsiz erişim ve derin gelir eşitsizliği olarak da gösteren kurumsal ırkçılığı gündeme getiren “Black Lives Matter” (Siyahların Hayatı Değerlidir) sloganı altında, 20 milyon genci, işçiyi, Afroamerikalıyı ve Latin Amerika kökenli halkı seferber etti. ABD emperyalist kapitalizminde ırkçılık, kölelik ve ayrımcılık tarihinin bir sonucu olarak siyasi rejimde ve toplumda yapısal bir rol oynamakta.
Irkçılık karşıtı dalga, sömürgeleştirme veya köleleştirmeye maruz kalan veya bunları uygulayan; göçmen, siyah, Asyalı, yerli ve diğer ezilen etnik topluluklara karşı sistematik olarak ırkçı uygulamaları sürdüren tüm ülkelerde hissedildi. Köle sahibi Edward Colston’ın heykelinin suya atıldığı Bristol’da (İngiltere) veya Konfederasyon Generali Williams Carter Wickham’ın heykelinin devrildiği Virginia’da (ABD) olduğu gibi; köle tacirlerinin ve sömürgecilerin heykellerinin organize gruplar tarafından devrilmesi simgeseldi. Gösterilerin baskısı sonucunda diğer bazı heykeller yetkililer tarafından kaldırıldı.
ABD’de ve dünyada ırkçılık karşıtı isyan dalgasından bir yıl sonra, halk katil polisin mahkûmiyetini kutluyor ancak biz, ırkçı baskılara karşı mücadeleye ve ırkçılığın nefes almamıza izin vermediğini dile getirmeye devam edeceğiz.
Irkçılık karşıtı dalganın Latin Amerika’da da yansımaları oldu. Irkçılık karşıtı örgütler, uzun yıllardır ülkelerindeki kurumsal ırkçılığı suçlamaktaydı. Brezilya’da Rio de Janeiro ve diğer şehirlerde, gecekondu mahallelerindeki siyah nüfusa yönelik polis kuşatması ve vahşetine, yoksullaştırma ve en temel hizmetlere erişimi engelleyen sistematik ayrımcılığa meydan okumak için, seferberliklerde “Siyahların Hayatı Değerlidir” sloganı benimsendi. Dominik Cumhuriyeti’nde, George Floyd için yapılan basit bir anma, neo-Nazi grupları ve polisin suç ortaklığıyla karşılandı. Çiçekler ve posterler taşıyan ırkçılık karşıtı kadın liderler tutuklandı.
ABD’de ve dünyada ırkçılık karşıtı isyan dalgasından bir yıl sonra, halk katil polisin mahkûmiyetini kutluyor ancak biz, ırkçı baskılara karşı mücadeleye ve ırkçılığın nefes almamıza izin vermediğini dile getirmeye devam edeceğiz.
Sömürü ve baskı
Önde gelen bir kölelik karşıtı, kadınların oy hakkı savunucusu ve ABD’de eski bir köle olan Sojourner Truth, 1851’de siyah feminizmin temeli olan bir kadın hakları kongresinde konuşma yaptı. Daha sonraları “Ben kadın değil miyim?” başlığıyla anılan konuşma, ağır işlere zorlanan köleleştirilmiş siyah kadınlar için geçerli olmayan sözde kadın kırılganlığını var eden klişeleri ortadan kaldırıyordu.
Bunların izinden giden siyah liderler ve teorisyenler, 1960’larda, 1970’lerde ve 1980’lerde ABD’de Siyah Gücü seferberlikleri ve feminist hareket sırasında, tüm kadınları beyaz ve tüm siyahları erkek olarak betimleyen, siyah kadınların mücadelelerini ve gerçekliklerini görünmez kılan cinsiyetçi ve ırkçı önyargıyı teşhir ettiler. Patricia Hill Collins, Audre Lorde, Angela Davis, Barbara Smith gibi yazarlar “baskı ve sömürü” arasındaki bağlantıya vurgu yaptılar. Bu, daha sonra hukuk bilimcisi Kimberly Crenshaw’ın “kesişimsellik” olarak adlandıracağı ve daha sonra Patricia Hill Collins’in “tahakküm matrisi” olarak adlandıracağı şeydir.
19. ve 20. yüzyılın başlarından itibaren baskı ve sömürünün ortaklığı, Marksizm ve sosyalist feminizmde kabul edilmiştir. Flora Tristan, Clara Zetkin, Rosa Luxemburg ya da Alexandra Kollontai, burjuva ve proleter kadınların yaşadığı ve kadın olarak birlikteliklerini sınırlayan zıt gerçeklikleri gündeme getirerek, zaten bu konuda teoriler ürettiler. Rosa Luxemburg’un dediği gibi: “Mülkiyet sahibi sınıfların kadınları, her zaman emekçilerin sömürülmesinin ve köleliğinin fanatik savunucuları olmaya devam edecekler. (…) Kadınların siyasi eşitlik için verdikleri şu anki kitlesel mücadeleleri, proletaryanın genel kurtuluş mücadelesinin yalnızca bir ifadesi ve onun bir parçasıdır.”* Benzer şekilde, birçok siyah feminist teorisyen, Marksizmin etkisi altında, siyah özgürlük hareketinde maruz kaldıkları cinsiyetçiliği kınarken, mücadelelerinin siyah erkeklerle birlikte yürümesi gerektiğini savunuyor.
Bir yanda kimliksel parçalanma politikası veya liberal konformizm tuzağına, diğer yanda baskılar hiyerarşisine ve “sol” olarak maskelenen muhafazakârlığın çeşitli biçimlerinin tuzağına düşmeden; dayanışma ve karşılıklı tanıma ile tüm mücadelelerin birliğini güçlendirmeye çalışıyoruz.
Şu anda, farklı baskı biçimlerinin iç içe geçmesi ve bunun kadın hareketi için ne anlama geldiği konusunda çok sayıda tartışma var. Sosyalist feministler olarak, kadınların mücadelelerini ırkçılık karşıtı ve antikapitalist bir bakış açısıyla yükseltiyoruz. Şovenist, ırkçı, kadın düşmanı, homofobik pratikler ve ideolojiler, işçi sınıfının burjuvaziye karşı kurtuluş mücadelesini böler ve zayıflatır. Benzer şekilde, belirli bir baskı biçimine karşı savaşan farklı toplumsal hareketler, diğer toplumsal öznelere karşı ayrımcı önyargıları sürdürdüklerinde veya vizyonlarını liberal burjuva çerçeveyle sınırladıklarında zayıflarlar. Bu nedenle, bir yanda kimliksel parçalanma politikası veya liberal konformizm tuzağına, diğer yanda baskılar hiyerarşisine ve “sol” olarak maskelenen muhafazakârlığın çeşitli biçimlerinin tuzağına düşmeden; dayanışma ve karşılıklı tanıma ile tüm mücadelelerin birliğini güçlendirmeye çalışıyoruz.
Latin Amerika’da ve dünyada kadınlar, ırk ayrımcılığıyla ezilen halklar ve işçi sınıfı olarak; kurtuluşa ulaşmak için tüm işçi sınıfı ve halk güçlerinin koordinasyonuna ve seferberliğine ihtiyacımız var.
*Kadınların Seçme ve Seçilme Hakkı ve Sınıf Mücadelesi – Rosa Luxemburg https://elyazmalari.com/2021/03/17/kadinlarin-secme-ve-secilme-hakki-ve-sinif-mucadelesi-rosa-luxemburg/