İran’da kadınlar molla rejimine karşı hiçbir zaman sessiz kalmadılar. Son yıllarda Beyaz Çarşamba eylemleri ve 2017’den beri yükselen isyan dalgasının başını çeken ve “Devrim Sokağının Kızları” olarak anılan kadınlar öne çıkmıştı. Son olarak 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin Tahran’da ahlak polisi tarafından dövülerek öldürülmesi ülke çapında eylemleri tekrar ateşledi. Kadınlar başörtüsü çıkarma ve saç kesme eylemleri yapıyor, üniversitelerde protestolar düzenleniyor ve dükkânlar kepenk indiriyor. Batı Azerbaycan ve Kürdistan eyaletlerinde, Mahsa’nın katledilmesini protesto etmek için pek çok iş kolunda grev ilan edildi. Greve çıkan işçiler, İslami rejimin baskılarını reddediyor ve hükümete karşı öfke dolu olduklarını dile getiriyorlar. Ayrıca Tahran, Reşt ve İsfahan’da da protestolar devam ediyor. Sokaklara dökülen kadınlar, üniversite öğrencileri ve işçiler “Hepimiz Mahsa’yız, sonuna kadar savaşacağız”, “Kadın, yaşam, özgürlük” ve “Diktatöre ölüm” sloganlarını yükseltiyorlar. Protestolarda polis şiddeti nedeniyle hayatını kaybedenlerin olduğu bildiriliyor.
2017 yılının sonlarında başlayan seferberlik dalgasının sonucunda Tahran polisi, başörtüsü kurallarına uymayan kadınların artık tutuklanmayacağını, onun yerine polisten “eğitim” alacaklarını iddia etmişti. Mahsa’nın ölümü, böyle bir eğitimden sonra gerçekleşti. Mahsa’nın ölümünden kısa bir süre önce imzalanan bir kararnameyle, başörtüsü zorunluluğuna uymayan kadınların tespit edilmesi için toplu taşımada yüz tanıma teknolojisinin kullanılmasına karar verilmişti. İran genelinde başörtüsünün “düzgün” takılmaması veya protesto edilmesi nedeniyle polis şiddeti ve tutuklamalar devam etmekte.
Rejimin polisi, Mahsa’nın ölümünü “tekrarlanmaması gereken talihsiz bir olay” diye nitelendirse de bu, rejimin ilk eli kanlı eylemi değil. Daha geçen ay iki lezbiyen kadına “yeryüzünde fitne çıkarma” suçundan idam cezası verildi. İran’ın işkenceci hapishaneleri, hakları için mücadele eden kadınlar ve LGBTİ+larla dolu. Molla rejiminin kadın ve LGBTİ+ mücadelesine de, işçi mücadelesine de tahammülü yok. Öyle ki bu hapishaneleri siyasi tutsaklar, insan hakları savunucuları ve greve çıkan, eylem yapan işçi-emekçiler de dolduruyor. Baskılar arttıkça ve ekonomik kriz derinleştikçe halkın isyanı da artıyor, çünkü İran halkı molla diktatörlüğünü istemiyor. Tam da bu sebeple İran’da şeriatçı erkek egemen kapitalist sistemden kopuş; kadın ve LGBTİ+ların, ezilen Arap ve Kürt halkının, gençlerin ve işçilerin mücadelelerini birleştirmelerinden geçiyor. Bizlerinse molla diktatörlüğüne, rejimin baskılarına, eşitsizliğe ve yoksulluğa karşı mücadele eden İran halkıyla enternasyonal dayanışmayı sürdürmemiz gerekiyor.