Depremin üzerinden bir yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen bölgedeki en temel insani ihtiyaçlar düzenli ve sağlıklı bir şekilde karşılanabilmiş değil. Kamusal alanın yeniden inşa edilemeyişi, tüm yaşamı daha zorlu ve karmaşık bir hale getirmiş durumda. Deprem bölgelerinde ciddi bir güvenlik sorunu da bulunmakta. Sağlıklı ve hijyenik yaşam alanları bunca geçen süreye rağmen kurulabilmiş değil.
Deprem elbette toplumun tüm kesimlerini derinden etkiledi. Fakat toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yaratığı sorun bu bölgelerde derinleşerek devam ediyor. Afetin yükü kadınların omuzlarına bırakılmış durumda. Yaşamsal ihtiyaçların neredeyse tamamı kadınlar tarafından karşılanıyor.
Depremde ve sonrasında devletin deprem bölgelerine, özellikle de Hatay’a yönelik tutumu gözlerimizin önünde yaşandı. “Oy yoksa hizmet de yok” diyenler bizleri bile bile ölüme terk ettiğini itiraf etti. Kadınlar için bu söylemler pek de yabancı değil. Kadın hakları her tartışmaya açıldığında daha fazla kadın katledildi. Kadınların nasıl yaşaması gerektiği hakkındaki söylemler kadına yönelik şiddeti daha da yaygın hale getirdi. Yani devletin deprem sürecinde vatandaşı kaderine terk etmesi bizim için sürpriz olmadı. Biz kadınlar bu duyguyu her an her saniye yaşadık ve yaşıyoruz.
Devletin deprem bölgelerinde yaraları saracak, kenti rant çıkarlarından uzak bir şekilde yeniden inşa edecek bir planı olmadığından dolayı bölge halkı kendince çözümler üretmeye çalışıyor. Yaşam alanları köy ve mezralara kaymış durumda. Hayat çok ilkel şekilde sürdürülüyor. Kadınlar çadır ya da konteynerlere mahkûm edilmiş, yaşam alanları bu kısır ve yorucu döngü içinde geçiyor. Bu aslında çok ağır bir yük. Kadınların yaslarını yaşayabilecekleri bir alanı dahi yok. Depremin ilk anlarından bugüne kadar en önde mücadele eden hep kadınlar oldu. Yeniden üretim emeği ve bakım emeği yükünün hepsini kadınlar taşımak zorunda kaldı. O günden beri de devam ediyorlar. Vatandaşın temel ihtiyaçlarını karşılamak devletin sorumluluğu ve görevidir. Bunu devlete ısrarla ve tekrar tekrar hatırlatmalıyız.
Bugün artık deprem sonrası yıpranmanın, ağır yüklerin yarattığı stres bozuklukları ortaya çıkmış durumda. Bu yük bireysel taşınabilecek bir yük değil. Bunun farkında olan feminist gruplar depremzede kadınların öncülüğünde yaşamı yeniden örmeye çalışıyor. “Yara kimdeyse merhem ondadır” diyen kadınlar birbirlerinin ellerini sıkıca tutarak kentlerini yeniden kurmak için canla başla mücadele ediyor.
Dayanışma yaşattı ve yaşatmaya devam ediyor. Biz biliyoruz ki hayatta kalmak için mücadele ve dayanışma dışında başka bir seçeneğimiz yok. 8 Mart yaklaşırken buradan da haykırmak istiyoruz. Kadınlar unutmuyor, affetmiyor, helalleşmiyor. Yarattığınız enkazın hesabını sormak için kadınlar 8 Mart’a alanlarda olacak. Biz gitmedik, buradayız. Yaşasın kadın dayanışması, yaşasın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü! Hüznümüz isyanımızdır!