“Dünya Kadınlar Günü’nde kadınlar sömürüye, ayrımcılığa, ırkçılığa, baskıcı patriyarkal sisteme ve işgale karşı mücadelelerini ısrarla sürdürüyor. Bu vesileyle, kadınları yalnızca biyolojik özelliklerine dayanarak kutlayan ve onları bağımlı varlıklar olarak gören sloganları reddediyoruz. Bunun yerine, anmamızın temelinde kadınları özgür ve bağımsız varlıklar olarak kabul etmek yatmaktadır. Bu gün, sömürüye ve baskıya karşı direnen, özgürlük ve adalet üzerine kurulu bir sistem inşa etmeyi amaçlayan tarihsel feminist mücadelenin bir hatırlatıcısıdır.” Bu, her 8 Mart’ta bende yankılanan özdür; iletmek istediğim duygu ve savunmak istediğim tanım budur.
Köklerimizden koparılmak istemiyoruz; burada kalmak istiyoruz. Ama hiç kendimize “Hayatta kalmak neye benzer?” diye sorduk mu?
Biz Filistinli kadınlar için bugün, sömürü ve ayrımcılıktan ataerkil baskı ve işgalin yüklerine kadar karşılaştığımız zorlukların keskin bir hatırlatıcısıdır. Filistin’deki feminist mücadelenin tarihi, sömürgeciliğe karşı verilen daha geniş kapsamlı mücadele ile son derece iç içe geçmiştir. Filistinli kadınlar özgürlük, adalet ve eşitliği savunarak uzun zamandır direniş hareketlerinin ön saflarında yer almaktadır. Kurtuluş mücadelesine katkılarımız yadsınamaz, ancak ana akım anlatılarda genellikle göz ardı ediliyoruz.
Bugün, dünya kadınların başarılarını kabul ederken, sarsılmaz direncimiz siyasi statükoya meydan okumakta ve kendi kaderini tayin etmek için savaşan bir halkın yılmaz ruhunun bir kanıtı olarak hizmet etmektedir. Mücadelemiz, sistemik adaletsizliklere karşı kolektif bir direnişi somutlaştırmak için bireyleri aşıyor. Filistinli kadınların siyasi gücü, sadece direnme yeteneğinde değil, aynı zamanda baskıcı yapıları ortadan kaldırma; özgürlük ve adaletin işgal ve ayrımcılığa üstün geldiği bir geleceğin yolunu açma kararlılığında yatmaktadır.
Filistin’de kadınların güvenliği ve onuru yalnızca kadınların meselesi değil, Filistin kurtuluşunun siyasi söylem ve eyleminin merkezinde yer alan bir konudur
Filistinli kadınlar olarak mücadelemizde, dünya çapındaki feminist günlere sıklıkla hayal kırıklığı ve umutsuzluk eşlik etmektedir. Bu duygusal tepki, bu günlerin önemini anlamamaktan değil, daha ziyade ataerkil ve kapitalist sistemler üstünlük sağladıkça bu mücadelelerin gerçek bağlamından koparılması, sulandırılması ve ayrıştırılmasını gözlemlemekten kaynaklanmaktadır. Acıların, umutların ve hayatların ticarileştirilerek sadece istatistiklere ve raporlara dönüştürüldüğünü ve adaletsizliği sürdüren rejimleri beslediğini görmekten duyulan üzüntü de bununla kıyaslanabilir. Buna rağmen Filistinli kadınlar, patriyarka karşısında neler kaybettiklerini hatırlayarak, hikâyelerini ve deneyimlerini anlatarak direnmeye devam ediyor. Filistinli kadınların 8 Mart gibi günlerde yüzeysel bir sevinç ya da heyecan duygusunu kabul edememeleri, baskıya karşı sürekli mücadele etmelerinden ve sürekli savaşmak zorunda olmadan yaşama hakkına yönelik isteklerinden kaynaklanmaktadır. Mesele, mücadelenin gerçek bir görüntüsünü korumanın, baskıcı kurumların kesişimini kabul etmenin ve mevcut duruma meydan okuyan kolektif gücü zayıflatmaya yönelik girişimlerle mücadele etmenin gerekliliğini vurguluyor. Ataerkil medyanın mevcut sistemlere uyan kadınların idealize edilmiş versiyonlarını sunmaya çalıştığı bir dünyada, Filistinli kadınlar devrimlerini ve mücadelelerini baskıcı güçlere karşı savunmaya devam ediyor ve rakip anlatıların kakofonisi arasında deneyimlerini paylaşanların seslerini yükseltmenin önemini vurguluyor.
Son olarak, feminist örgütlerin, kadınların ve lgbti+ kolektiflerinin desteği muğlak çağrıların ötesine geçmeli ve soyut barış kavramlarının yetersizliğini kabul etmelidir. Nehirden denize özgür bir Filistin çağrısı, Filistinli kadınlar ve kuirler için gerçek bir özgürleşmenin temel taşı haline gelmekte, haklarına saygı duyan ve özgün ihtiyaçlarını karşılayan egemen bir devlete duyulan ihtiyacı vurgulamaktadır. Sadece harici işgalden değil, aynı zamanda yerleşik patriyarkal yapılardan da kurtuluş, kalıcı değişim için gerçek katalizör olarak tanımlanmaktadır. Filistinli kadınlar ve kuirler; yasal reformları, ayrımcı uygulamalara son verilmesini ve farklı toplumsal cinsiyet ve cinsel kimlikleri kapsayan güvenli alanların yaratılmasını kapsayan bir vizyonu dile getirmektedir. Filistinli kadınların talepleri arasında, patriyarkal yapılardan kaynaklanan çok yönlü zorlukların ele alınması elzemdir. Özgür bir Filistin için yapılan kapsayıcı çağrının ötesinde, eşitliği ve ayrımcı uygulamalardan korunmayı sağlayacak yasal reformlar da dahil olmak üzere özel ihtiyaçlar ortaya çıkmaktadır. Filistinli kadınlar kapsamlı sağlık hizmetlerini, kadınları güçlendiren, geleneksel toplumsal cinsiyet normlarına meydan okuyan erişilebilir ve kapsayıcı eğitim sistemlerini ve toplumsal cinsiyet önyargılarından arınmış istihdam olanaklarını savunmaktadır. Eşdeğer işe eşit ücreti teşvik eden politikalar, sistemik eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasının ayrılmaz bir parçası olarak görülmektedir. Ayrıca, destek ağlarının ve güvenli alanların oluşturulması, kadınların misilleme korkusu olmadan deneyimlerini ve endişelerini dile getirebilecekleri bir ortamın tesis edilmesi son derece önemlidir. Bu incelikli talepler Filistinli kadınların karşı karşıya kaldığı mücadelenin derinliğini yansıtmakta ve özgür bir Filistin çerçevesinde kurtuluşlarına yönelik bütüncül bir yaklaşımın zorunluluğunun altını çizmektedir.