Açlık sınırının altında bir asgari ücret ile hayatını idame ettirmeye çalışan emekçiler, bir yandan da güvencesiz, iş sağlığı ve güvenliğinden yoksun bir çalışma ortamında, uzun çalışma saatleri ve belirsiz iş tanımlarıyla karşı karşıyalar. Üstelik sendikal örgütlenmeler önündeki engellemeler nedeniyle zaman zaman bu sorunlarla tek başlarına mücadele etmek zorunda kalabiliyorlar. Diğer yandan evde, sokakta, işyerinde, hayatın her yerinde erkek egemenliği ile sermayenin kıskacında çifte sömürüye maruz kalan kadınlar içinse asgari ücret başka bir anlamda önem taşıyor.
10 Aralık’ta başlayan asgari ücret görüşmelerinin 3. toplantısı yapıldı. Dikkat çeken hususlardan biri kadınların taleplerinin asgari ücret düzleminde gündeme alınmamasıdır. DİSK-AR’ın 2023 asgari ücret raporuna göre kadınların yüzde 40’ı asgari ücretin altında çalışıyor. Kalan kısım ise asgari ücret veya asgari ücretin yüzde 20 fazlası gibi bir ücret karşılığı çalışıyor. Asgari ücret, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine yönelik verilen mücadelemizde, kadınların iş hayatında maruz kaldığı başta ücretlerde olmak üzere pek çok eşitsizliğe tek başına çözüm değil. Buna rağmen belirlenecek yeni bedel, asgari ücretle veya asgari ücretin de altında çalışmaya mecbur kalan kadınlar için hayati önem arz ediyor. Zira şu anda kadınlar, aldıkları ücretle geçinmek şöyle dursun hayal bile kurmanın imkânsız olduğunu vurguluyorlar. Tüm bu gerçekler karşısında kamuoyunda asgari ücret zammının gerçekleşen enflasyon yerine beklenen enflasyonu esas alarak, yani yüzde 25 oranında belirleneceği konuşulurken üçüncü toplantıda TÜRK-İŞ tarafından ileri sürülen talep 29.583 TL oldu. İleri sürülen talep ne olursa olsun, dikkat çektiğimiz hususlar ön plana alınmadıkça, belirlenecek herhangi bir bedel sorunların çözümü için yeterli olmayacaktır!
Asgari ücret görüşmeleri yalnızca erkek egemen toplum ekseninde sürdürülmekte. Ancak bu görüşmelerin toplumsal cinsiyet eşitliği çerçevesinde de ele alınması gerekiyor. Bu da yalnızca toplumsal cinsiyet eşitliğini ön plana alan bir asgari ücret politikası ile mümkün olabilir. Öncelikle kadınlar üzerindeki bakım emeği yükü kamusal bir sorumluluk olarak yeniden tanımlanmalı ve bu doğrultuda uygulamalar hayata geçirilmelidir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle kadınların yönelmek zorunda kaldığı ev eksenli çalışma, tarım işleri gibi kayıtdışı işlerdeki güvencesizlik, düşük ücret ve benzeri sorunların çözümlerine yönelik politikalar üretmek hedeflenmelidir. Bu duruma en güncel örnek, deprem bölgesinde yaşam mücadelesi veren kadın işçilerin yarısının halihazırda sigortasız ve güvencesiz çalıştırılmasıdır. Ücretlere üç ayda bir gerçek enflasyon oranında zam yapılan; iş hayatındaki eşitsizliklere karşı etkin denetim mekanizmalarının uygulandığı; kadınların güvencesiz, sigortasız, iş güvenliğinin hiçbir surette gözetilmediği ortamlarda ve insan onuruna yaraşmayan ücretler karşılığında çalışmak zorunda olmadığı bir düzen elzemdir!