İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal’in (İUB-DE) İspanya Devleti seksiyonu Enternasyonalist Mücadele’den Rosario Mendieta ile 26 Nisan 2020’de gerçekleştirdiğimiz “Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden Kriz ve Pandemi” başlıklı söyleşimiz*
Merhaba Rosario! Öncelikle bize İspanya Devleti ve Katalonya’da salgının genel durumuna ilişkin biraz bilgi verir misin? Türkiye medyasında oradaki durumun düzelmeye başladığı yönünde genel bir kanı var, ama durum gerçekten böyle mi? İnsanların ekonomik ve sosyal koşulları nasıl? Koronavirüsün toplum üzerindeki gerçek etkisi nedir?
Türkiye’de oluşturulan algının aksine genel durumun burada oldukça ciddi olduğunu söylemeliyim. Sadece sağlık açısından değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal açıdan da durum oldukça kötü. Resmi bulaş ve ölüm oranları oldukça yüksek (27 Nisan itibariyle ülkede toplam 23,190 ölüm gerçekleşti) ancak sağlık uzmanları gerçek vaka sayısının açıklanan vakaların iki katından fazla olma ihtimalinden bahsediyorlar. Cenaze evleri tarafından sağlanan veriler de bu görüşleri destekler yönde. Buna karşılık, kaynak yetersizliğini, özellikle de kişisel koruyucu ekipman eksikliğini kınayan sağlık çalışanlarına sessiz kalmaları yönünde bir tehdit ve baskı politikası uygulanıyor. Sonuç olarak, bugüne kadar yapılan az sayıda testi dikkate alırsak pandeminin gerçek büyüklüğünü bilmemiz imkânsız. İspanya’da 1 milyon kişi başına yapılan test sayısı 642 ve ölüm oranı %5,1 iken, bu sayılar Norveç’te 6000 ve %0,4 veya Güney Kore’de 6,000 ve %1,1 olarak karşımıza çıkıyor. Yani, son birkaç gün içinde daha fazla test yapılmaya başlansa ve grafiksel eğriler inişe geçmiş gibi gözükse de durum hâlâ ciddiyetini koruyor.
İnsanların gündelik koşulları değişkenlik gösterse de hiç kimsenin bu günleri sorunsuz atlattığını söyleyemeyiz. Bir yandan, sağlık, gıda, temizlik gibi zorunlu sektörlerde çalışan işçilerin iş yükü aşırı arttı, ancak bu çalışanlara ne yeterli kaynak ne de yeterli kişisel koruyucu ekipman sağlanıyor. Örneğin, resmi rakamlara göre, ülkede enfekte olanların %20’sinden fazlasını sağlık personeli oluşturuyor, ülke bazlı enfekte olan sağlık çalışanı oranları sıralamasında İspanya başı çekiyor. Diğer yandan, İspanyol hükümetinin zorunlu olmayan sektörlerde çalıştıkları halde işe dönmeye zorlayarak sağlıklarını doğrudan riske attığı yaklaşık 3,5 milyon işçi var. Zorunlu olmayan sektörlerde ekonomik üretim sadece birkaç gün boyunca durdu ve hükümet, işe geri dönüş sürecinde işçilerin sağlığını garanti altına almak için hiçbir sağlık koşulunu karşılamadı ve hiçbir önlem almadı. Üstelik işçiler çalışmadıkları o birkaç günün ücretini de sanki tatil yapmışlar gibi bir yıla yayarak işverenlerine geri ödemek zorunda bırakıldılar. Bu oldukça utanç verici ve işverenleri koruyan bir uygulama. Aynı zamanda, ERTE (geçici istihdam düzenlemeleri) kapsamında çalışan ve geçici sözleşmeleri askıya alınan ve ileriki dönemde işten çıkarılıp çıkarılmayacakları belirsizliğini koruyan 4,1 milyondan fazla işçiye, bugün ücretlerinin sadece %70’i ödeniyor; bu ödemeyi de patronların cebinden çıkmak yerine kamu fonlarıyla karşılanıyor. Buna ek olarak, sözleşmeleri sonlandıran ve işsizlik fonu kapsamına alınmayan sayısız işçi var. Koronavirüs zaten hâlihazırda uygulanan kesintilerin, özelleştirmelerin, kamu hizmetlerinde yaşanan kayıpların (ki bunlar Katalonya’da oldukça sert uygulandı) ve İş Kanunu’nda yapılan işçi karşıtı reformların yol açtığı korkunç bir iş güvensizliğinin üzerine gelmiş oldu. PSOE-Unidas Podemos hükümetinin aldığı önlemler ise tamamen patronların hizmetinde.
Son olarak, aşırı kırılgan koşullara sahip göçmenlerin durumunu vurgulamakta fayda var. Hükümet geçtiğimiz günlerde, yaklaşık 2 ay süren ekin toplama mevsimi süresince tarım sektöründe istihdam edilebilmeleri için 18-21 yaş arasındaki genç göçmenlere çalışma izni veren bir kararname yayınladı. Bu oldukça “göstermelik” bir destek çünkü bu dönem sonrasında göçmenler tekrar kendi kaderlerine terk edilerek kağıtsız bırakılacaklar. Tamamen çıkarcılık üzerine kurulu bu destek, insanların maruz kaldığı hak eksikliğinin nasıl kötüye kullanıldığını ortaya koyuyor.
Bu genel tabloya karşı acilen mücadele etmemiz, işçilerin bir kez daha krizin faturasını ödemelerine izin vermememiz gerekiyor. Yapmamız gerekense herkes için kamusal ve evrensel sağlık hizmetini, ücretlerde bir azalma olmadan çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesini, bankaların, elektrik ve su gibi stratejik sektörlerin kamulaştırılmasını, toplu konutların sayıca arttırılmasını ve olağanüstü hâl sırasında kesilen yüzbinlerce para cezasının iptal edilmesini savunan, aynı zamanda işten çıkarmaların, baskıların, ve demokratik özgürlükleri kısıtlayan kararnamelerin karşısında duran bir acil eylem planı hazırlayarak bu plan çerçevesinde acil bir mücadele örgütlemek. Salgınla mücadele için kaynak var! Olmayansa işçi ve emekçilerin ihtiyaçlarını karşılamak için büyük şirketleri vergilendirecek ve kamu borcunu ödemeyi durduracak bir hükümet. Bunlar yapılmadığı sürece içinde bulunduğumuz koşullar gittikçe daha sürdürülemez olacak.
Salgın dünya çapında kadınlar da dahil olmak üzere kimi sektörleri oldukça orantısız olarak etkiledi. Salgın koşulları altında İspanya ve Katalonya’daki kadınların durumu nedir?
Pandeminin özellikle kadınlar için oldukça sert sonuçları oldu. Öncelikle sağlık, gıda veya sosyal hizmetler gibi pandemi ile mücadelede ön saflarda olan sektörlerde emeğin büyük oranda “kadınlaştırılmış” olduğunu söylemeliyiz. Ulusal Epidemiyolojik Gözetim Ağı’nın bir raporuna göre, İspanya Devleti’nde “gündüz bakım merkezlerinde ve huzurevlerinde yaşlı bakım ve geriatri asistanı olarak çalışanlar da dahil olmak üzere toplam hemşirelerin %86’sı kadındır. Eczane personelinin %71’ini, temizlik personelinin %93’ünü, market kasiyerlerinin %84’ünü ve ev işçilerinin %88’ini de kadınlar oluşturmaktadır. Bu duruma en iyi örnek toplam iş gücünün yaklaşık %70’inin kadın olduğu Barcelona Klinik Hastanesi’dir (Hospital Clínic de Barcelona). Ayrıca, sağlık sektöründe çalışan kadın emekçilerin aldığı maaşlar, kendileriyle aynı işi yapan erkek emekçilerin maaşlarına kıyasla yaklaşık %27 daha düşük ve bu oran giderek artma eğiliminde.
Ek olarak özellikle okulların kapanmasıyla daha da bozulan ev ve iş yaşamı dengesi var. Ekonomik ve konut krizinin daha da karmaşık hale getirdiği kadınların saldırganlarıyla ve şiddet failleriyle aynı mekânda kapalı kalma durumları da var. Ve de tabii ki kürtaj konusu: mevcut yasaya göre, gebeliğin gönüllü olarak sona erdirilmesi sürecini başlatabilmek için öncesinde bir doktorla yüz yüze görüşmek gerekiyor, ki bu ziyaret genellikle caydırıcı bir role sahip. Ancak buna ek olarak, mevcut koşullarda gebeliğini sonlandırmaya karar veren bir kadının, çökmüş olan ve zaten koronavirüs dışındaki diğer sorunlarla ilgilenmekte güçlük çeken bir sağlık merkezine giderek kendini tehlikeye atması gerekiyor. Sadece Katalonya ile sınırlı olmak üzere bu yüz yüze yapılan doktor ziyareti zorunluluğunu geçici olarak askıya almayı ve bir telefon konuşmasına çevirmeyi başardık. Bu değişikliğin kriz sonrası dönemde de uygulanmaya devam edilmesini ve bütün İspanya Devleti’ne yayılmasını talep ediyoruz.
Pandemi koşullarında kadınların kendilerine şiddet uygulayanlarla aynı mekânı paylaşmak zorunda kalmalarına değindin. Bu süreçte kadınlara yönelik şiddetin küresel çapta oldukça arttığını biliyoruz. Bu konuyu biraz daha açabilir misin, İspanya Devleti ve Katalonya’da kadınlara yönelik şiddet konusunda güncel durum nedir?
Aslında iki pandemi ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz: COVID-19 ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet. İçişleri Bakanlığı’nın paylaştığı verilere göre, karantina koşullarının başlangıcından bu yana 4000’den fazla kişi toplumsal cinsiyete dayalı şiddet suçuyla tutuklandı. Bu rakam geçen yılın aynı dönemine göre %17,2 daha fazla. Eşitlik Bakanlığı’nın verilerine göre de Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddet Destek Hattı 016’ya nisan ayının ilk yarısında gelen aramalar, 2019 yılında aynı aralıkta yapılan aramalara kıyasla %47,3’lük bir artış gösterdi ve bu yüzde karantina koşulları devam ettikçe artmaya devam ediyor. Bu rakamları henüz olağanüstü hâlin ilan edilmediği mart ayının ilk yarısındaki rakamlarla karşılaştırdığımızda da karşımıza %48’lik bir artış çıkıyor. Katalonya’da ise Katalan Kadın Enstitüsü’nün verilere göre, 14 ve 24 Mart tarihleri arasında çağrılar zaten %34 artmış durumdaydı. Diğer bir deyişle, karantina koşullarında kadına yönelik şiddet ciddi oranda arttı. Şunu da akılda tutmak gerekiyor tabii, pek çok kadın da karantina koşulları altında verilerin baz alındığı bu destek hattını arayamayabiliyor veya kendisinin ve çocuklarının ekonomik ve konutsal alternatifi bulunmadığından dolayı aramamayı tercih ediyor. Bu dönemde toplumsal cinsiyete dayalı şiddet vakaları kaynaklı yasal şikayetlerde azalma olduğuna dair raporlar da mevcut. Bu durumun yargıya olan güvensizlik ve kurumların toplumsal cinsiyet perspektifi eksikliğiyle ilgili olup olmadığını da kendimize sormamız gerekiyor. Ayrıca, destek hattına gelen birçok aramanın özellikle çocukların velayeti ve çocukların ziyaret edilebilmesi konularında yasal tavsiye almak için yapılan aramalar olduğu da biliniyor.
Kadınlar için güvenli karantina koşullarının sağlanması şarttır. Kadınlara yönelik sosyal hizmetlerin pandemi kapsamında zorunlu hizmetler olduğunu beyan etmek yeterli değildir. Bu hizmetlerin kapasitelerini ve dolayısıyla bütçelerini acilen arttırmak gereklidir. Örneğin, geçtiğimiz cuma günü Katalonya Hükümeti toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin azaltılmasına yönelik bir Gözlemevi kurulması için 2.900.000 avroluk bir bütçe ayrılması aleyhine oy kullandı. Ayrıca, barınma güvencesi ve ekonomik güvence sağlanmaksızın, özellikle işin içinde çocuklar da varsa, şiddet gören bir kadının bu durumdan çıkmasının çok zor olduğunu biliyoruz. Ve gerçek şu ki, şiddete maruz kalan ve bu güvencelere ihtiyaç duyan kadınların sadece ufak bir azınlığının bu güvencelere erişimi var. Şu an alınması gereken tüm önlemlerin bir an önce alınması ve pandemi süreci sonrasında da devamlılıklarının sağlanması gerekiyor.
Peki İspanya Devleti’ndeki kadınlar bu duruma nasıl cevap veriyor? Yükseltilen talepler neler? Karantina koşulları altında feminist hareket nasıl örgütleniyor?
Genel olarak, kadınlara yönelik sosyal hizmetlere ayrılan kaynak ve bütçelerin arttırılmasını talep ediyoruz. Bunu sadece bu hizmetlere ihtiyacı olan kız kardeşlerimiz için değil, aynı zamanda psikolojik destek de dahil olmak üzere bu hizmet alanlarında çalışan emekçiler için güvenceli ve iyi çalışma koşullarının sağlanması için de istiyoruz. Aynı zamanda hem pandemi sürecinde hem de sonrası için yeterli sayıda sığınma evi ve şiddet gören kadınlara tahsis edilecek konutlar istiyoruz. Bunun için de yapılması gereken gayrimenkul devlerinin ellerinde tuttuğu mevcut boş daireleri ve otelleri kullanmak, ki bunların içine şu an kullanılmayan turistik daireler de dahil.
Kadınların, şiddet faillerinden şikâyetçi olduklarında veya evden ayrıldıklarında hayatlarının ve temel yaşam koşullarının garanti altına alınacağı konusunda güvenceye sahip olmaları gerekiyor. Bu, kadınlara yönelik hizmetler için ayrılan bütçe konusuyla doğrudan bağlantılı, özellikle bu dönemde acil olarak şiddet mağdurları için ekonomik bir yardım veya karantina konut yardımı sağlanmalı. Tabii ki pandemi sonrasında özellikle kadınları etkileyen güvencesizliği sona erdirmek için kararlı ve ağırbaşlı bir çalışmaya ihtiyaç duyulmakta. Sosyal hayatı ve çalışma hayatını dengelemek için bakım emeğinin sosyalleştirilmesi gerekmekte. Karantina koşulları ile birlikte bakım emeği kamuoyunda çok daha görünür hale geldi. Bu emeğe hak ettiği değerin verilmesinin, bakım emeğinin hükümetler tarafından tanınmasının ve kamu idareleri tarafından üstlenilmesinin zamanı geldi. Bu bağlamda, çocuk bakmakla yükümlü oldukları için kısmen ya da tamamen istihdama katılamayan kadınların tam zamanlı çalışma ücretlerine eşit değerde maaş tahsil etme hakkına sahip olmalarını sağlayan bir sistem geliştirilmesini talep ediyoruz. İşçi sınıfıyla birlik içerisinde aynı zamanda işten çıkarmaların yasaklanması, maaşların tam ödenmesi, güvenceli iş gibi sloganları da yükseltiyoruz. Ayrıca, her zaman söylediğimiz gibi, eğer güvencesizliğin bir kadın ayağı varsa, mücadelenin de bir kadın ayağı olmalı! Şüphesiz kaliteli ve evrensel sağlık ve kamu hizmetlerinin geri kazanılması mücadelesinde kadınlar öncü bir rol üstleniyor.
Örgütlenme konusuna gelirsek de feminist hareket içerisinde birçok feminist öz-örgütlenme girişimi, mahalleler üzerinden örgütlenen destek ağları gibi oluşumlar, çoğu zaman mücadele edilmesi gereken şiddeti yeniden üreten devlet kurumlarına güvenmeyen kadınlar için büyük önem taşıyor. Bu oluşumlar şiddet görme durumunda destek sunmadan yasal süreçleri kolaylaştırmaya kadar pek çok çalışma yürütüyorlar.
Karantina koşulları altında feminist örgütlenmeden bahsedecek olursak da bu koşullarda farklı örgütlülük biçimlerinin karşılaştığı zorlukların aynısını biz de yaşıyoruz. Bundan kastım toplantılar değil. Toplantıları şu günlerde elektronik olarak gerçekleştiriyoruz, örneğin benim de parçası olduğum Barselona Yeşil Dalga’nın (Marea Verde Barcelona) toplantıları bu şekilde devam ediyor. Zorluklar derken kastettiğim sokaklarda yürüttüğümüz seferberlikler. Bu günlerde seferberliğimiz sosyal ağlarda yaptığımız kampanyalarla sınırlı. Şöyle ki olağanüstü hâl koşulları altında toplanma veya gösteri yapma hakkı resmi olarak kesintiye uğramış değil. Bu yasal hakkın devamlılığı, yakın zamanda Enternasyonalist Mücadele olarak Katalonya Hükümeti’nin İçişleri Bakanlığı’na karşı yaptığımız şikâyet üzerine Savcılık tarafından onaylandı. Ama gerçek şu ki, baskı, askerileşme ve bireysel özgürlüklere getirilen kısıtlamalarda gözle görülür bir artış söz konusu ve insanlar hem bu artıştan hem de pandemiden korkuyorlar. Feminist hareket kriminalize edilmek ve bununla başa çıkmak konusunda çok deneyimli, özellikle siz Türkiyeli yoldaşlarımız bu deneyimi çok yakından tanıyorsunuz. Evet balkonlardan ses çıkarmak gayet güzel, bunu sanırım siz de pek çok kez yaptınız, ama bu yeterli değil. Feminist hareket ve mücadele eden tüm diğer hareketler olarak sokaklarda olma hakkımızı savunmamız gerektiğini düşünüyorum ben, tabii gerekli sağlık önlemlerine uymak kaydıyla. Sağlık açısından güvenliğimizi sağlayarak bir şekilde harekete geçmenin yollarını bulmamız gerekiyor. Mesela Polonya’daki kadınlar, süpermarket kuyruklarını doldurarak veya arabalardan dövizler tutarak kürtaj hakkının daha da kısıtlanmaya çalışılması girişimine karşı bir sokak eylemi yaptılar. Dünyanın diğer bölgelerinde de insanların sokağa çıkarak seferber olduklarını gördük. Sokaklar bizim yegâne mücadele ve hakkımızı arama alanımız ve önümüzdeki dönemde sokaklara her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyacağız. Ekonomik krizlerin özellikle kadınları hem ekonomik hem de cinsiyet ve kürtaj dahil olmak üzere üreme hakları açısından nasıl etkilediğini daha önce deneyimledik. Bunun tekrar olmasına izin veremeyiz.
Kaynaklar (İspanyolca ve Katalanca):
https://www.elmundo.es/espana/2020/04/18/5e81d40cfc6c833d738b45f0.html
https://www.elmundo.es/espana/2020/04/18/5e81d40cfc6c833d738b45f0.html
https://www.ara.cat/societat/vaga-feminista-Sanitat_0_1974402675.html
*Söyleşi, Enternasyonal Mücadele tarafından İspanyolca ve Katalanca olarak da yayımlanmıştır.