Kapitalizmin içinde bulunduğu derin kriz ve devletlerin baskıcı kemer sıkma politikaları sadece Türkiye’de değil, dünyada da kadına yönelik şiddetin ve ayrımcılığın giderek katlanmasına yol açıyor. Bununla birlikte, yargının erkekleri kollayan cezasızlık politikası ve giderek daha fazla kadının baskıya karşı direnmesi, kadına yönelik şiddeti arttıran etmenlerin başında geliyor. Devlet kadınları hayattayken korumadığı gibi, kurumları ise erkeklerden yana tutum almaya devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Tuğçe Kaleli’yi bıçaklayarak öldürmeye çalışan fail tahliye edildi. 2009 yılında 16 yaşında tecavüze uğrayarak öldürülen Sezgi Kırıt’ın faillerine ise 1 ila 5 yıl arasında ödül gibi ceza verildi!
GREVIO’nun (Kadınlara Karşı Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Uzman Eylem Grubu) geçtiğimiz günlerde yayımlanan raporuna göre, Türkiye’de kadına yönelik şiddete ilişkin resmi veri olmaması, zorla ve erken yaşta gerçekleşen evlilikler, çocuk istismarı, faillerin cezasız kalması en yakıcı sorunların başında geliyor. Bununla birlikte rapor, güvenlik operasyonları ve kamu sektörünün zayıflaması nedeniyle kadınların şiddetsiz hayat hakkının sağlanması noktasında yeterli bir zemin bulunmadığına dikkat çekiyor.
Ekonomik şiddet düzeni
Ekonomik krizin sarsıcı bir biçimde yaşandığı bugünlerde, rejim bu kez kadınların nafakalarına ve aldıkları sosyal yardımlara göz dikmiş durumda. Kadınların yoksulluğundan bile tasarruf etmeye çalışan iktidar, bir süredir nafakadan ‘ömür boyu maaş’ olarak bahsederken, Meclis Başkanı Binali Yıldırım ise erkeklerin evlenememesinden kadınların yararlandığı yardımları sorumlu tutarak, bu yardımların bir ölçüsü olması gerektiğine değindi. Burada ölçüden kasıt kadınların kocaya ve aileye bağımlılığını sürdürecek bir yardım herhalde, zira burada kocaları ölen kadınlara verilen ayda 225 TL’lik yardımdan bahsediliyor. Kadınlar boşanmak istedikleri için öldürülürken, ayda 200-300 TL gibi komik tutarlarda ve denetimsiz bir biçimde işleyen nafaka sistemi ile kadınlar üzerinden kamudan tasarruf sağlanmak isteniyor.
Kamudan sağlanmaya çalışan tasarruflar kadın düşmanı muhafazakar politikalar ile birleşince devlet kaynaklı şiddete dönüşüyor. Arjantin, Polonya ve en son ABD’de kürtajın suç haline getirilmesine ilişkin yasalar giderek yaygınlaşıyor. Kürtajı yasaklama girişimleri hem devletin kamusal hizmetlerden tamamen çekilmesine; hem de ABD’de olduğu gibi ‘pro-life (yaşam yanlısı)’, ‘doğmamış çocuğu koruma hareketi’ gibi söylemlerle kadınlara karşı düşmanlığa ve kadın hayatının tehlikeye atılmasına neden oluyor.
Kadınlar bir arada mücadele ediyor!
Kadınlar erkek ve devlet şiddetine karşı mücadele etmeye devam ediyor. Geçtiğimiz yıl yükselen kadın mücadelesi sayesinde Ni Una Menos (Bir kişi daha eksilmeyeceğiz) gibi kitlesel seferberliklere ve 8 Mart Uluslararası Kadın grevine tanık olduk. Aynı zamanda bu sene Arjantin’de hem kürtaj yasasının görüşüleceği gün olan 8 Ağustos’ta, hem de 8 Mart’ta uçuş görevlileri havaalanlarında greve gitti ve çeşitli eylemlilikler sahneledi. Aynı zamanda #NiUnaMenos hareketi, #NiUnaMigranteMenos (Bir göçmen kadın daha eksilmeyeceğiz); #NiUnaTrabajadoraMenos (Bir işçi kadın daha eksilmeyeceğiz) ve dış borç ödemelerine karşı “Yaşamak, Özgür Olmak, Borçtan Kurtulmak İstiyoruz” gibi sınıfsal sloganlar ortaya attı. Aynı zamanda, 2017’de Pepsico fabrikasındaki lokavtları ve kadın işçilerin maruz kaldığı, taban örgütlenmesine yönelik saldırılara karşı “Bir Kişi Daha Eksilmeyeceğiz” hareketinden binlerce kadın Pepsico işçileriyle dayanıştı ve pek çok destek eylemi örgütledi.
Böyle baktığımızda, kadınların neden bugünkü sınıf mücadelelerinin itici gücü olduğunu daha rahat anlayabiliyoruz. İster üretim alanında (düşük maaşlar, işsizlik) ister yeniden üretim alanında (ev, sağlık, tüm bakım işleri) ilk etkilenen kadınlar oluyor: Ve kadına yönelik şiddet, bu saldırıların bir tezahürü haline geliyor. Tüm bu nedenlerle Türkiye’de ve dünyada kadınlar bir arada hayatlarına sahip çıkıyor, kapitalist devlet ve erkek şiddetine karşı mücadele ediyor.