Geçtiğimiz günlerde AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin “Bu ülkede AK Parti gelene kadar kadın kelimesinin adı yoktu Türkiye’de… Sosyal güvenlikten sağlık hizmetine aile politikalarımızda önce kadın vardır” dedi. Ancak kadının adını koyduğunu iddia eden iktidarın son on yılında kadın cinayetleri 5,5 kat artış gösterdi. Diğer yandan iktidarın pandemi döneminde bile hiçbir politikasında kadına öncelik vermediğini, dahası kadın cinayetlerinin önlenmesi için hiçbir tedbir almadığını ve hatta failleri korumaya ve aklamaya devam ettiğini gördük. Dolayısıyla, salgın nedeniyle hayatı eve sığdırma çağrısı yapılırken kadınlar için taleplerimizi dile getirdiğimiz yaklaşık dört ayın ardından, bugün artık içinde olduğumuz “normalleşme” döneminde de taleplerimiz yakıcı olmayı sürdürmekte. Neredeyse her gün bir kadın cinayeti haberi alıyoruz. Kız kardeşlerimiz evlerinde, sokak ortasında en yakınlarındaki erkekler tarafından öldürülüyorlar. Bir yandan da şüpheli kadın ölümleri artıyor veya Aleyna Çakır’da, Nadira Kadirova’da olduğu gibi cinayetlere intihar süsü verilmeye çalışılıyor.
İçişleri Bakanlığı pandemi döneminde aile içi ve kadına yönelik şiddet olaylarının azaldığını iddia etmişti. Bu iddianın gerçeği yansıtmadığı ortada olduğu gibi, şiddet ve cinayet vakalarının artması hiç tesadüf değil. Mor Çatı’nın salgın döneminde yayımladığı raporlara baktığımızda devlet kurumlarının yeni tedbirler almak bir yana, var olan koruyucu mekanizmaları bile işletmediğini görüyoruz. Bu raporlar karakollarda salgın bahanesiyle gerekli işlemlerin yapılmadığını; KADES uygulaması ve 183 veya 155 hattı üzerinden yardım alamayan kadınlar olduğunu; yetkililerin, şiddet uygulayan erkeğe karşı uzaklaştırma kararı aldırmak isteyen kadınları şikayetten caydırmaya çalıştıklarını; çocuklarıyla beraber sığınak talep eden kadınların geri çevrildiğini; polislerin şiddet uygulayanı tanıdıkları takdirde şiddete göz yumduklarını ve hatta sığınak adresinin şiddet uygulayan erkekle paylaşıldığını gözler önüne seriyor. Üstelik bunlar sadece tespit edilebilenler. Dahası bu süreçte bazı kadın cinayeti ve şiddet faillerinin infaz düzenlemesi kapsamında salıverilmiş erkekler olduğu da ortada.
Diğer yandan kadın cinayeti davalarının ancak kadınların baskısı ve mücadelesi oldukça sonuç verebildiği bir durumdayız. Haziran ayında Şule Çet’in katilinin “kasten öldürmek”, “nitelikli cinsel saldırı” ve “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçlarından müebbet ve 12 yıl 6 aylık hapis cezası onandı. Yine haziranda Merve Kotan’ın katiline hiçbir indirim uygulanmadan, tasarlayarak öldürme suçundan iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Katledilen daha pek çok kız kardeşimizin davası kadın örgütlerinin takipçiliğinde sürmekte.
Bundan aylar önce, pandemi sürecinde sadece kadına yönelik şiddet için çalışan 7/24 erişilebilir acil şiddet kanalları kurulması, şiddet mağduru kadınlara acil bir ihtiyaç olan sığınakların sağlanması, bakanlık ve belediye bütçelerinin salgın günlerinde kadınların yaşam hakkının korunması için harcanması “çok mu zor” diye sormuştuk. Hiç de zor değildi. Hâlâ da zor değil. Ve kadın cinayetlerine karşı acil önlem ve eylem planı yapılması ve İstanbul Sözleşmesi ile 6284’ün etkin şekilde uygulanması talebimiz hâlâ güncel. Kadınlar olarak mücadelemizi ve taleplerimizi yaygınlaştırmaya; ocak ayından beri kayıp olan Şefika Yasa’nın ve Gülistan Doku’nun nerede olduğunu sormaya devam edeceğiz.