Koronavirüs pandemisi yalnızca ekonomik krizi değil, cinsiyet eşitsizliğini de derinleştirdi. Bunun sonucu ise kadınların ev içi bakım ve yeniden üretim yükünün, şiddetin ve kadın cinayetlerinin artması oldu. Ancak iktidar bu süreçte kadınları korumak, koruyucu ve önleyici tedbirler almak yerine kadına yönelik şiddeti önlemeyi, bununla mücadele etmeyi amaçlayan İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmaya açtı. Sözleşmenin tartışmaya açılması bile kadın cinayetlerini artırırken, cezasızlık devam ediyor. Nadira Kadirova ve Aleyna Çakır cinayetlerinde olduğu gibi devlet eliyle suçların üstü örtülüyor. Gülistan Doku’ya ne olduğu araştırılmıyor. Mücadele eden kadınlar ise gözaltına alınıyor, tutuklanıyor ve kadın hareketi kriminalize edilmeye çalışılıyor.
Tüm bunlar olurken çocuğun cinsel istismarının affı ve nafaka düzenlemesi gibi konular tekrar tekrar gündeme getiriliyor. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk geçenlerde “kimseyi mağdur etmeme” bahanesiyle nafakanın 2-3 yılla sınırlandırılması fikrinden bahsetti. Bakan yakın zamanda her şüpheli kadın ölümü ve intiharının kadın cinayeti olmadığını söylemiş, basına adeta “o kadar da çok şiddet haberi yapmayın” diye seslenmişti. Nafaka konusuna yaklaşımında kadınların karşılıksız ev içi emeğini, çalışma hayatına eşit katılamamalarını, kısacası toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan mağduriyetlerini hiç hesaba katmayan bakanlık, söz konusu şiddet olduğunda da elbette kadını değil aileyi korumaya öncelik veriyor. İktidarın kadınları korumaya ve kadın cinayetlerini önlemeye pek de niyetli olmadığı ortada!
İşte tam da bu koşullar nedeniyle İstanbul Sözleşmesi’ni savunuyoruz. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 etkin uygulansın ki kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri acilen önlenebilsin; önleyici ve koruyucu mekanizmalar işletilebilsin. Sözleşme gereği kadınlara yönelik şiddet özelinde çalışan, 7/24 erişilebilir acil şiddet kanalları kurulması; nitelikli sığınma evleri, danışma merkezleri ve cinsel şiddet kriz merkezleri açılması; faillerin cezasız bırakılmaması ve tüm maddelerin ayrım yapılmaksızın tüm kadınlar için uygulanması gerekiyor.
Öte yandan halihazırda bir ekonomik şiddet ve yoksulluk düzenine de hapsedilmiş durumda olan kadınların koşulları pandemiyle daha da ağırlaşmış durumda. Salgınla beraber kadınların ev ve bakım yükleri katbekat artarken, işsizlik ve güvencesiz çalışma kadınları daha fazla etkiliyor. Son işsizlik rakamları, kadın istihdamındaki düşüşü ve kadın işsizliğindeki artışı açıkça gösteriyor.
Mücadelemiz de taleplerimiz de ortak
Pandeminin yarattığı olumsuz koşullara rağmen kadınlar İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaya devam ettiler ve sokakları terk etmediler. Yalnızca Türkiye’de değil, Polonya’da da kadınlar hem İstanbul Sözleşmesi’nden imzanın çekilmemesi için hem de kürtaj hakkına dönük saldırılara karşı mücadele etmekten vazgeçmiyorlar. Arjantinli kadınlar yasal, parasız ve güvenli kürtaj hakkı için yıllardır başarıyla sürdükleri kampanyayı sürdürüyorlar. Pınar Gültekin cinayetinin ardından tüm dünyaya yayılan sosyal medya kampanyası, kadın dayanışmasının ve mücadelesinin evrensel nitelikte olduğunu gözler önüne serdi. Çünkü dünyanın neresinde olursak olalım aynı erkek egemen sisteme karşı mücadele ediyoruz. Bu açıdan İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal’in (İUB-DE) kadın seksiyonları olarak tüm kadınları feminist hareketi güçlendirecek ve bir arada olmamızı sağlayacak uluslararası kampanyalar etrafında birlik olma çağrısını sahipleniyoruz. Erkek ve devlet şiddetine, kapitalist hükümetlere, kadın ve trans cinayetlerine, göçmen karşıtı ırkçı politikalara ve cinsiyete dayalı tüm şiddet biçimlerine karşı mücadelemizden vazgeçmiyor ve taleplerimizi 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde haykırıyoruz.
İstanbul Sözleşmesi ve 6284 derhal ve etkin şekilde uygulansın!
Sadece kadına yönelik şiddet için çalışan, 7/24 erişilebilir acil şiddet kanalları kurulsun!
Cezasızlığa karşı etkin soruşturma yürütülsün! Kadının beyanı esas alınarak denetim ve ceza mekanizmalarının işletilsin!
Donanımlı, nitelikli sığınma evleri, cinsel şiddet kriz merkezleri ve her mahalleye kreş istiyoruz. Tüm bunlar için kaynak var!
İllüstrasyon: Hanna Barczyk