Kadınlar hayatları boyunca karşılaştıkları erkek şiddeti pratiklerinin bedenlerinde ve ruhlarında açtığı yarayı önünüze serecekti elbet. Konuşmak kolay olmadı, olmayacak. Ama artık yalnız olmadığımızı biliyoruz.
İlk kıvılcım, Leyla isimli bir Twitter kullanıcısının, yazar Hasan Ali Toptaş hakkında yaptığı bir yorumla çakıldı. Bu yorumda Toptaş’ın kendisi ve arkadaşlarını taciz ettiği ima ediliyordu ve erkek egemen söylem anında savunmaya geçti. İtibarlı ve tanınan bir yazarın bunu yapmış olabileceğine inanmayan erkekler, kadınlara “kanıt nerede” diye soruyorlardı. Ardından birden fazla kadının aynı yazarı ifşasıyla kimi erkekler geri adım atarken asıl şok (!) Toptaş’ın açıklamasıyla yaşandı. Yazar, davranışlarının “eril faillik” olduğunu ancak şimdi anladığını söylerken “istemeden kırdığı, üzdüğü” kadınlardan özür diliyordu. Bu özür bile sayılmayan açıklama kamuoyunda suçun kabulü olarak algılansa da yazar sonradan bu açıklamasını geri çekti ve hiçbir suçlamayı kabul etmediğini söyledi. Ancak bu yaşananlar edebiyat, medya, sanat, siyaset ve akademi başta olmak üzere birçok sektörden kadını konuşması için cesaretlendirmişti bir kere.
Özellikle çevresinde veya çalıştığı meslek dalında itibarlı erkeklerin, iktidar alanlarından güç alarak üzerlerinde tahakküm kurdukları kadınlara karşı işlediği cinsel suçlar, herkesin bildiği bir sır gibi… Bu erkeklerin cezasız kalacağına inanarak birden fazla kadına aynı kabusu yaşatmış/yaşatacak olması, buz gibi bir gerçek. Feminist mücadelenin en büyük kazanımlarından biri de, bu “sırrı” artık konuşuluyor, hatta yargılanıyor hale getirmesi. ABD’de ilk olarak film yapımcısı Harvey Weinstein’ın taciz ve tecavüzüne maruz kalan kadınların bunu ortaya çıkarmasıyla başlayan ve tüm kadınları yaşadıklarını anlatmaya yüreklendiren #MeToo (Ben de) hareketi, kısa sürede başka ülkelere yayılmıştı. Hareketin Türkiye’deki yankısı ise ancak şimdi şekilleniyor. Kadınlar sosyal medyada, #uykularınızkaçsın #susmabitsin başlıkları altında, istismarcı erkeklerin cehenneme çevirdiği hayatlarını gözler önüne seriyor.
“Kadının beyanı esastır” nedir, ne değildir?
Öte yandan, harekete yönelik erkek egemen savunmacı refleksler gecikmedi, “Kadının beyanı esastır” ilkesi günah keçisi ilan edildi. Bu ilke aslında uzun zamandır bir dirençle karşılaşıyor. “Kadının beyanı mutlak doğrudur” şeklinde yorumlayanlar, ilkenin tehlikeli olduğuna vurgu yapıyor. Ancak hukuki açıdan bu ilkenin ne anlama geldiği çok açık: Kadının beyanı soruşturmaya esastır; aksini ispat yükümlülüğü erkeğindir. Politik açıdan ise bu ilke mevcut ezen-ezilen ilişkisi içinde kadının (erkek tarafından cinsel şiddete, tacize uğrayan öznenin) mağduriyetini esas almanın; ilişki, flört, iltifat vb. savunmalarla örtbas edilmeye çalışılan erkek egemen söz, tutum ve davranışların birer suç olduğunu kabul etmenin koşuludur. Elbette yalan beyan, tüm yargı uyuşmazlıklarında karşılaşılabilecek bir sorun. Ancak bir kadının, erkeğin değil sürekli kendisinin sorgulanacağı ve şüpheli bulunacağı erkek egemen sistem içerisinde ve hatta delil varlığında bile faile beraat veya iyi hal indirimi hükmeden örneklerin varlığında, böyle bir yalan beyanda bulunma olasılığını lütfen siz hesaplayın!
Aslında ifşayı, dünyanın dört bir yanında devlet ve yargı sistemlerinin kayıran pratiklerinin bir sonucu olarak görebiliriz. Cinsel şiddetin genellikle kapalı kapılar ardında gerçekleşiyor oluşu; kanıt bulmanın ve süreci yargıya taşımanın zorluğu; kadınların beyanlarına şüpheyle yaklaşan, yaşam biçimlerine, ne giydiklerine, nerede olduklarına odaklanan ve aylar, yıllar süren davaların sonucunda tacizci/tecavüzcü erkekleri aklayan kararların çıkması… Erkek egemen kapitalizm üzerinde yükselen burjuva hukuku, kadınlar için ifşayı kaçınılmaz hale getirdi.
Kendilerine veya başka bir kadına haksızlık yapan erkekleri ifşa eden kadınları yalnız bırakmamak, bu kadınların haksızlığa karşı çıkardığı sesi sahiplenmek gibi bir sorumluluğumuz var. Bu nedenle bu cesareti gösteren tüm kız kardeşlerimizin yanındayız. Öte yandan, hareketin etkileri, sosyal medyayla sınırlı kalmamalı. Failler yargılanmalı ve hesap vermeli. Tüm kadın örgütleri ve siyasi partiler olarak yasal sürecin de takipçisi olmalıyız.