Zaman zaman karşımıza çıkan ve kadınları izole etmeyi amaçlayan pembe otobüs, kadınlara özel yurt odaları gibi kadınlar için “güvenli’’ alanlara bir de üniversiteler eklendi…
Kadın üniversiteleri, 2019’da Erdoğan’ın Japonya ziyareti sırasında gündeme gelmiş ve TBMM’ye sunulan kalkınma planında yer almıştı. Bu yıl ise 2021 Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’na eğitim başlığı altında girdi ve bu bağlamda “yalnızca kadın öğrencilerin” kabul edileceği üniversiteler için YÖK’ün çalışma yapması bekleniyor.
Covid-19 pandemisi ile derinleşen eğitim krizinin ve cinsiyet eşitsizliğinin ortasında tekrar gündeme gelmiş olan bu üniversiteler açıldığı takdirde hangi eğitim veya kadın sorununa çözüm olacak diye düşünmeden edemiyoruz doğrusu…
Kadın üniversitesi istemiyoruz!
Çünkü bizler çok iyi biliyoruz ki bu proje, her fırsatta kadınları toplumdan soyutlayıp, bir köşede izole ederek korumaya çalışan erkek egemen sistemin bir ürünüdür. Bu üniversiteler, cinsiyet eşitsizliğini daha da derinleştirecek ve toplumsal cinsiyet kalıplarını reddeden tüm kadınlara yönelik ayrımcılığı ve nefret söylemlerini meşrulaştıracaktır. Dahası, kadınları birbirinden ayrıştırıp, iktidarın istediği “makul kadın” anlayışını da besleyecektir. Haliyle karma üniversitelere gidip, onların yaratmaya çalıştığı çizginin dışına çıkan kadınların uğradıkları ayrımcılık ve şiddet meşrulaştırılacak, sanki kadınların kendi rızasıymış algısı yaratılacaktır.
Dolayısıyla kadın üniversitesi projesi, hiçbir sorunu çözmeyip aksine ayrımcılığı büyüten, kadını kontrol altına alıp kamusal alandan uzaklaştıran, cinsiyet kimliklerini ikiye indirgeyen bir projedir. Kadın cinayetlerini önlemeyip, önleyecek olan İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmaya açan iktidarın kadınlara sunduğu sözde çözüm yöntemidir.
Özgür ve eşit bir üniversite istiyoruz!
Daha yakın bir zamanda, Saray rejiminin üniversitelerdeki kontrolünü sağlamlaştırmak için atadığı kayyum rektörlere tanık olduk. İktidarın üniversitelere kendi zihniyetini dayatarak bilginin-bilimin üretimine müdahale etmesine izin vermeyeceğiz. Cinsiyetçi rektörlerin, “üniversiteler fuhuş yuvasıdır” diyen profesörlerin, tacizci akademisyenlerin, hükümetin kendi hegemonyasını dayatmasının bir sonucu olarak ortaya çıktığını biliyoruz. Ve yine hükümet çözümü kadın ve erkeği ayırmakta gördüğünü söyleyerek böyle bir proje ile karşımıza geliyor. Oysaki erkek ve kadının bir arada ve eşit koşullarda var olabilmesinin şartlarını temin etmesi ve şiddeti engellemesi gereken devlettir. Kadınlarla aynı kamusal alanlarda bulunduğunda, kadınlara fiziksel-psikolojik baskı yapmadan, şiddet uygulamadan onların eşit bir birey olduklarını öğrenmesi gereken özneler ise erkeklerdir. Dolayısıyla başta erkek egemen sisteme karşı durup; bu zihniyetin çizdiği sınırlardan oluşmayan, tüm cinsiyet kimlikleri için eşit ve özgür bir üniversite istiyoruz.