İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal’den kadınların, 8 Mart Uluslararası Kadınlar Günü üzerine yayımladığı bildiriyi okurlarımızla paylaşıyoruz.
Pandeminin ortaya çıkışından yaklaşık bir yıl sonra, kadınların yaşam koşulları giderek kötüleşiyor. Ekonomik ve emek güvencesizliği, eşitsizlik ve kadına yönelik şiddet, sağlık krizi ve kapitalist ekonomik kriz birleşerek, günden güne büyüyen başka salgınlar haline gelmiş durumda. Biz kadınlar olarak sosyal haklardan mahrum edilen, iş güvencesi ve sürekliliği olmayan ve açlık maaşlarına mahkûm edilen kayıtdışı ve taşeron işlerde çalışan emekçilerin çoğunluğunu oluşturuyoruz. Kriz zamanlarında, ilk işten çıkarılan ve düşük maaşlarla en savunmasız duruma düşürülen bizleriz. Kendi sağlığımız ve ailelerimizin sağlığını riske atmak pahasına işe gitmek ve geçim kaynağı aramak için evde kalamayanlar da bizleriz. İşverenler hükümetlerle işbirliği içerisinde bizleri aşırı sömürmek için salgından yararlanıyor; özellikle genç kadınlar arasında kayıtdışılığın norm haline geldiği Latin Amerika’nın tamamında olduğu gibi, dünyanın dört bir yanındaki kadın işçileri etkileyen güvencesiz sözleşmeleri ve esnekliği derinleştiriyorlar.
Sağlık sektöründe, kişisel korunma ekipmanı ve malzeme yetersizliğine rağmen pandemiyle mücadelenin ön saflarında yer alan hemşire, doktor ve sağlık personelinin çoğunluğunu da biz kadınlar oluşturuyoruz. Yoğun bir şekilde kadın emeğine dayanan – kadınlaştırılmış – bir diğer sektör olan eğitimde de uzaktan eğitim çabalarının ön saflarındayız. Pek çok ülkede gerekli ve yeterli kaynak ve bütçeden yoksun şekilde okullara ve fiziki eğitime dönmeye zorlanıyoruz. Buna ek olarak, çoğunlukla bizim üzerimize bindirilen bakım ve ev işlerindeki artış bizi günde çift, hatta üç vardiya yapmaya zorlayarak bedensel ve zihinsel olarak tüketiyor. Sanayide ise örneğin tekstil sektöründe olduğu gibi, en düşük maaşlı işlerde çalışanların çoğunluğunu gene bizler oluşturuyoruz.
Bu dönemde toplumsal cinsiyet şiddeti de acımasızca artmaya devam etti; kadın cinayetleri hükümetlerin suç ortaklığı ve cezasızlık politikaları nedeniyle katlandı. Meksika’da salgın döneminde günlük kadın cinayeti sayısı 10’dan 11’e yükseldi; BM geçen yılın nisan ayına kadar 243 milyon kadının cinsel veya fiziksel şiddete maruz kaldığını ve bu sayının önümüzdeki aylarda artacağının tahmin edildiğini söyleyen bir açıklama yaptı. Karantinalar ve eve kapanmalar sırasında toplumsal cinsiyet şiddetine yönelik acil numaralara yapılan aramalar bazı ülkelerde beş kata kadar arttı. Farklı cinsel kimliklere sahip birey ve gruplara yönelik nefret suçları da durdurulmadı.
Salgının ortasında milyonlarca kadın otoriter rejimlerin zulmünden, savaşlardan veya yoksulluktan kaçarak göçe zorlanmaya devam etti. Göçmen ve mülteci kadınlar son derece güvencesiz koşullarda kayıtdışı çalışmaya zorlanıyorlar ve BM, göç eden kadınların yüzde 80’inin geçiş sırasında cinsel şiddete maruz kaldığını veya seks kaçakçılığı ve sömürüsünün kurbanı olduğunu tahmin ediyor. Dolayısıyla göçmen ve mülteci kadınlar, tıpkı diğer kadın emekçiler gibi ekonomik ve fiziksel güvensizliğe, yoksulluğa mahkûm edilirken, bu durumun yaşamları üzerindeki etkileri çok daha şiddetli oluyor. İç savaşlar, çatışmalar, emperyalist saldırılar, göç koşulları, sosyal ve yapısal ayrımcılık ve yoksulluk nedeniyle temel sağlık hizmetlerine erişim eksikliği, göçmen ve mülteci kadınların aşılara erişim bir yana, Covid-19’a karşı temel tedbir veya tedavilere bile ulaşmalarını engelliyor.
Tüm bunlar yaşanırken hükümetler ise büyük ilaç şirketlerini aşı patentleriyle zenginleştirmek, adaletsiz bir aşı dağıtımı yapmak ve sağlık hakkımızı kısıtlamak için salgından yararlanmaya devam etti; bu suçun cezasını ise en yoksul ülkeler ve bir bütün olarak işçi sınıfı sağlığı ve hayatı ile ödemeye devam ediyor. Bu nedenle, birkaç laboratuvarın elinde toplanmış aşı patentlerinin kaldırılmasını, tüm ülkelerde kapsamlı ve ücretsiz bir aşılama planı uygulanmasını talep eden “Herkes için aşı” uluslararası kampanyasının bir parçasıyız.
İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal olarak, bu 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü’nde tüm kadınları dünyanın her yerinde feminist mücadelenin örgütlenmesini ve seferberliğini güçlendirmeye; haklarımızı elimizden almaya çalışan, başımıza bela olan şiddet ve eşitsizliğe karşı hiçbir önlem almazken büyük şirketlerin kârlarına sahip çıkmaya ve İMF gibi emperyalist örgütlere dış borçlarını ödemeye devam eden, bu şekilde kapitalist krizin faturasını bizim omuzlarımıza yıkmaya çalışan hükümetlerin kemer sıkma planlarına karşı mücadele etmeye çağırıyoruz. Dış borçların ödenmesi durdurulsun! Cinsiyete dayalı şiddetin ortadan kaldırılmasını istiyoruz! Sağlık, eğitim ve emekçiler için bütçe istiyoruz! Emekçi kadınlar olarak krizin faturasını ödemeyeceğiz!
Hükümetler, kilise ve diğer tüm dini kurumlar ve çokuluslu şirketler, örneğin Honduras’ta ve Polonya’da kürtajı neredeyse tamamen yasaklayarak suç sayar ya da Türkiye’de olduğu gibi şiddetin önlenmesi noktasında kadınların önemli bir kazanımı olan İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmeyi gündeme getirirken, biz tüm kadınları haklarımızı savunmak için harekete geçmeye ve örgütlü mücadeleye sahip çıkmaya çağırıyoruz. Tüm bu politikalar kadın haklarına saldıran ve kadın hareketini kriminalize etmeye yönelik gerici politikalardır. Bu kapitalist ve ataerkil toplumda kadınlar olarak mücadele etmeyi bırakmamamız gerektiği her geçen gün daha açık hale geliyor.
Tüm kadınları, hükümetlerden bağımsız bir feminist hareketi yükseltmeye ve onu güçlendirmek için uluslararası kampanyalar etrafında birleşmeye çağırıyoruz. Kadına yönelik her türlü şiddeti sonlandıralım! 8 Mart’ı, salgına rağmen sokaklara dökülerek bir öldürülmüş, bir kayıp, bir siyasi tutuklu kadın daha istemiyoruz, yani “bir kadın daha eksilmek istemiyoruz” (#NiUnaMenos) diye haykıracağımız tarihi bir mücadele günü olarak inşa edelim! Sağlık çalışanlarının pandemiyle etkili bir şekilde mücadele etmelerini sağlayacak düzgün çalışma koşullarına sahip olma mücadelelerine tam destek verelim! Küresel ve erişilebilir aşılama için aşı patentlerine karşı mücadele edelim!
Arjantin’den yükselen yeşil dalgayı, hükümetlerden kürtajın yasallaşmasını talep etmek için sokakları bırakmayarak tüm kıtalara yayalım! Göçmen ve mülteci kadınların tüm haklarını savunalım! Sınırlar açılsın! Ve son olarak ırkçılığa, yabancı düşmanlığına ve hareketimizin bastırılmaya ve kriminalize edilmeye çalışılmasına karşı mücadelelerimizi birleştirelim! Haklarımız için sürdürdüğümüz seferberliğimizi durduramayacaklar! Buna izin vermeyeceğiz! Bizi asla susturamayacaklar!
Tüm emekçi kadınları, güvencesiz gençleri, göçmenleri; işyerlerinde, okullarda, sendikalarda ve mahallelerde örgütlenmeye, seferberliklere kitlesel olarak katılmaya ve sendika bürokrasilerinin engelleyici rolüne rağmen (feminist) grev ilan edebildiğimiz yerlerde greve katılmaya çağırıyoruz. Her tür sömürü ve baskıya, dinciliğe, kapitalizme, ırkçılığa ve ataerkiye karşı feminist hareketi yükseltelim! Haklarımız için ve krizin faturasını kapitalistlerin ödemesi için bu 8 Mart’ta da sokaklardayız!
İUB-DE’den Kadınlar