Kadın Dayanışması (KD): Merhaba Emir, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğin için teşekkür ederiz. Dünya Sağlık Örgütü’nün, 17 Mayıs 1990’da eşcinselliği uluslararası hastalık sınıflandırmasının “akıl hastalıkları” listesinden çıkardığı günden bu yana 31 yıl geçtiği halde, eşcinsellere yönelik damgalama ve ayrımcılık hâlâ devam ediyor. Eşcinsellere yönelik ayrımcılık dünyanın pek çok bölgesi ile birlikte Türkiye’de de sağlık hizmetlerine erişimi sınırlayıp sağlık programları dışına itilmeye sebep olmakla kalmıyor, LGBTİ+’ları en temel insan haklarından da mahrum bırakıyor. LGBTİ+’ların sağlık hakkına erişiminde karşılaştıkları zorluklar ve ayrımcılıklarla ilgili neler söylemek istersin?
Emir: Merhabalar, öncelikle ben teşekkür ediyorum sizlere. Sınıflandırma insanlığın başlıca problemi bence; kadın-erkek, siyah ten-beyaz ten, zengin-fakir ayrımcılığı… Bizim gibi LGBTİ+ bireylere gelinceye kadar aşılması gereken o kadar çok problem var ki. Bunca problem karşısında inanın, bana ya da başka bireylere karşı yapılan ayrımcılık çok da garip gelmiyor.
Konu cinsiyetse, illa ki bir kalıp uyduracaksak ya da illa ki net bir şeyler olsun istiyorsanız; iki, üç değil bir sürü cinsiyet var.
31 sene önce akıl hastalıkları olarak işlenen raporlar bugün çok da farklı değil. Benim cinsiyet geçiş sürecine başladığım dönemde de raporumda cinsiyet bozukluğu tanısı yazıyordu. Ve bu raporu yazan ve tanıyı koyan bir doktordu. Açıkçası bana garip gelmişti. Neden? Bir cinsiyet belirlemek zorunda mıyız? Cinsiyetlerimize göre mi muhatap alınmalıyız? Kalıplaştırılmış, öğretilmiş bir şey bu, hatta farkında değil çoğu insan ama ezberletilmiş o kadar garip şeyler var ki; mesela güzel olan, sana güzel gelen her şeye aşık olabilirsin. Herhangi bir objeye, hayvana, kadınsan kadına, erkeksen erkeğe aklına gelebilecek her şeye. Değerli olan bir varlığa saygı duyup sevmekse mevzu neden şaşırıyorsun ki iki kadının ya da iki erkeğin sevişmesine? Ya da kadın bedeninde dünyaya gelmiş ama ruhu erkek olan birinin cinsiyet değiştirmek istemesinin nesi garip? Bizler de varız gibi klişe bir sloganla devam etmek istemiyorum cümleme ama varız yani. Konu cinsiyetse, illa ki bir kalıp uyduracaksak ya da illa ki net bir şeyler olsun istiyorsanız; iki, üç değil bir sürü cinsiyet var. Kalıplarda olan ya kadınsındır ya erkeksindir. Ben yıllarca bunu duydum. Vajinan mı var penisin mi var? Penisin yoksa o iş nasıl olacak? Nasıl erkeğim diyebileceksin? Nasıl erkek olacaksın?
Hakimler, kanunlar, insanlar senden yana olmuyor; koskoca doktorun yanında sen bir hiçsin…
Bu aynı şekilde trans kadınlar için de böyle. Durumun ciddiyetinin farkında mısınız? Doktorlar bu konudan o kadar uzaklar ki bir trans bireyin üzerinde deneyler yapabiliyorlar. Kendini deniyor. Kendi alanında kendisini birçoğumuzun bedeniyle ispatlamaya çalışıyor. Ameliyat iyi giderse sıkıntı yok da ya kötü giderse, ya beceremezse? Olsun sıkıntı yok, arkasında hakimler var. Sen kimsin ki, sadece cinsiyeti bozuk ne olduğu belirsiz birisin. Hakimler, kanunlar, insanlar senden yana olmuyor; koskoca doktorun yanında sen bir hiçsin…
KD: Bu alanda yaşanan ayrımcılık ve zorlukların başında, cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet özelinde ele alınması gereken sağlık hizmetlerine erişim geliyor. Türkiye’de bu hizmetlere erişimi nasıl değerlendirirsin, ne tip zorluklarla karşılaşılıyor? Kamusal sağlık sisteminden (devlet hastahaneleri, aile sağlık merkezleri vb.) faydalanabiliyor musunuz, ne ölçüde destek sunuluyor?
Emir: Şu anki süreçler bir 10 yıl öncesine nazaran daha iyi ilerliyor. Devlet sigorta karşılığında her türlü masrafı karşılıyor. Devlet hastanelerinde sürece dair her türlü hizmeti ücretsiz alıyorsun. Mesela hormon tedavisinde kullandığımız ilaçları az bir miktar ücretle alıyoruz. Sağlık ocaklarına hiç gitmedim ama duydum. Kullanılan hormon ilaçlarını orada yazdırıp, yaptırabiliyorsun. Tabii ilk tedavi terapi ile başlıyor. Terapi sürecim devlet hastanesiydi. Hormon tedavim eğitim araştırma hastanesiydi. Mastektomi üniversite hastanesindeydi. Yani imkânlarım olsaydı ameliyatlarımı yurtdışında veya özel hastanede yaptırmak isterdim. Zira 2015 yılında olduğum mastektomi ameliyatımda ciddi problemler yaşadım.
Tehdit edildiğimiz, edilmesek dahi dinlenmediğimiz, yani LGBTİ+ haklarını korumayan bir ülke içerisindeyiz maalesef.
KD: LGBTİ+’lar sağlık hizmetlerine erişimde hak ihlalleri ile karşılaştığında şikâyet mercilerine veya adalet mekanizmalarına başvurmaktan çekinebiliyorlar. Buna katılıyor musun, adalet mekanizmalarına başvurduğunuzda karşılaşılan zorluklar nelerdir?
Emir: Elbette katılıyorum. Tehdit edildiğimiz, edilmesek dahi dinlenmediğimiz, yani LGBTİ+ haklarını korumayan bir ülke içerisindeyiz maalesef. 2018 yılında ameliyatımı yapan plastik cerrahisi E. A.’ya açtığım dava herkesin çıplak gözle görebileceği kadar netken davayı halen kazanabilmiş değilim ve adalet benim yanımda değil.
KD: Uluslararası Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İnterseks Derneği’nin (ILGA) 2019 raporuna göre, Türkiye’de LGBTİ+ hakları 2015 yılından bu yana geriledi. Türkiye LGBTİ+ haklarını korumada Macaristan’dan sonra sondan ikinci ülke. Dünyada durumun daha iyi olduğunu, özellikle kamusal haklara erişimde Türkiye’de LGBTİ+’ların daha zor durumda olduklarını söyleyebilir miyiz? Hem bireysel olarak hem de toplumsal/kolektif olarak homofobi, bifobi ve transfobiye karşı mücadele yöntemleri neler olabilir?
Emir: Dünyada sekiz ülkede eşcinsellere idam cezası veriliyor. Hangi hakla? Dünyanın birçok yerinde eşcinsellere şiddet uygulanıyor. Polis tarafından tacize uğrayan trans erkekler var. Empatinin ve duygunun olmadığı her yerde taciz var. Emin olun hiç kimse cinsel yöneliminden memnunken cinsiyet değiştirmeyi seçmez. Bu kadar basit aslında. Ben açıkçası şöyle ya da böyle mücadele verilmesi gerekiyor diyemem. Sen biseksüel kadın ya da erkek ol, ne olduğun fark etmeksizin güçlü ol ve istediğin hayatı özgürce istediğin gibi yaşa.
KD: Röportaj teklifimizi kabul ettiğin için tekrar çok teşekkür ederiz.