Bu yazının orijinali, İşçilerin Uluslararası Birliği-Dördüncü Enternasyonal’in yayın organı Correspondencia Internacional’in (Uluslararası Haberleşme) Pandemi ve Kapitalist Kriz Karşısında Kadınlar başlıklı özel sayısında yayımlanmıştır.
Çeviri: Kadın Dayanışması
Trans topluluğunun yıllarca süren mücadelesi sonucunda, geçtiğimiz mayıs ayında translar için gerçek ve etkin eşitlik yasa tasarısı İspanyol Devleti Temsilciler Kongresi’nde sunuldu. Yasa tasarısının temel çerçevesi, transların patolojik kapsamda ele alınmasına son verilmesiydi ve transların sosyal ve emek haklarında çeşitli kazanımlar sağlanması yönünde de önemli adımlar içeriyordu (tasarı, halihazırdaki yasalardan farklı olarak bireylere, tıbbi raporlara veya yıllarca süren hormon tedavisine ihtiyaç duyulmaksızın kendi beyanlarıyla resmi kayıtlardaki cinsiyetlerini değiştirme hakkı tanıyor). Sonuç olarak, yasa tasarısı sağcı PP ve VOX’un ret oyları ve PSOE’nin tercihini oy kullanmamaktan yana yapması nedeniyle kabul edilmedi.
“Trans Yasası” olarak bilinen bu yasa tasarısı etrafındaki tartışmalar, feminist hareket içinde on yıllardır var olan bir tartışmayı yeniden alevlendirdi. Çeşitli feminist sektörler, tamamen biyolojik argümanlar üzerinden, kadınlara yönelik baskıyı cinsiyet organlarına indirgeyerek ve cinsiyetin toplumsal niteliğini tamamen göz ardı ederek, trans kadınların feminist mücadelenin bir parçası olmasını reddediyorlar. Bu nedenle, yasa tasarısının tartışıldığı süreç boyunca sosyalist olduğunu iddia eden çeşitli partilerin ve trans dışlayıcı feminist örgütlerin gerici açıklamalar yaptıklarına şahit olduk; ki bu söylemler feminist ve sol söylemlerden (her ne kadar öyle olduklarını iddia etseler de) ziyade kilisenin ve aşırı sağın söylemleriyle benzerlik taşıyordu. Kamuoyu karşısında bu yasanın “kadınların silinmesi” anlamına geleceğini ifade etmek, tüm trans topluluğuna karşı nefret tohumları ekmektir. Trans haklarının kazanımının diğer kadınların haklarında bir gerileme anlamına geleceğini ima etmek transfobidir.
Transların maruz kaldığı şiddet, kendileri için özel bir yasaya ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Taciz, fiziksel saldırılar, hakaret, işyerlerinde ayrımcılık, yüksek işsizlik oranları (yaklaşık yüzde 80), daha düşük ortalama yaşam süresi, sağlık alanında maruz kalınan ayrımcılık vb. tüm bu saydıklarımız, transların maddi gerçekliğini oluşturuyor. Bu gerçekliği inkâr etmek, biyolojik cinsiyet ile toplumsal cinsiyet kimliği arasındaki sözde uyumu bir kural olarak dayatan ve kendini bu sözde uyum üzerinden tanımlamayanlara karşı ayrımcılık uygulayarak, onları daha yoğun bir aşırı sömürü ve güvencesizliğe terk eden kapitalist ve cis-heteropatriyarkal sistemin temeline karşı meydan okuyan transların, bu meydan okuma dolayısıyla maruz kaldıkları baskıyı da inkâr etmektir.
İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal (İUB-DE) olarak, ataerkil kapitalist sistemin dayattığı bu biyolojik cinsiyet=toplumsal cinsiyet mantığını yeniden üreten transfobik ve nefret dolu söylemleri reddediyor ve sosyalist bir feminizm için savaşıyoruz. Trans haklarında elde edeceğimiz kazanımlar, tüm insanların hak mücadelesini ilerletecektir.