Yüz yıllardır kadınların ve çocukların cinsel istismar ve saldırılara uğradığı bir dünyada yaşıyoruz. Kadın örgütleri dünya çapında bu zulmün bitmesi için yüz yıldan fazla zamandır mücadele ediyor. Buna rağmen Türkiye’de yaşanan cinsel şiddet olaylarında, henüz 10 yıl önce Türkiye’ye gelmeye başlanan mülteciler sorumlu gösterilmeye başlandı.
2020 yılı Temmuz ayı verilerine göre Suriyeli sığınmacıların yüzde 70’ini kadın ve çocuklar oluşturuyor.[1] Afgan mülteciler için güncel verilere ulaşılamıyor ancak devamlı olarak, sosyal medyada dağılan şaibeli bilgilerle Afgan erkeklerin Afgan kadınlardan daha fazla ülkeye giriş yaptığı iddia ediliyor. Bunun nedeniyle ilgili ise kimse konuşmuyor. Afganlar Türkiye’ye yürüyerek geliyor. Bu sırada yola çıkan Afgan kadınlar ise sınırlarda cinsel taciz ve saldırılara uğruyor.[2] Yani insanlar, Afgan erkeklerin cinsel saldırı potansiyeli olduğunu iddia ederken Afgan kadınların hepimizle ortak bir korkuyla sınır ötesi yolculuğa çıkamadığını aklına dahi getirmiyor. Muhtemelen bu konuyu konuşmaya başladığımızda Afgan kadınların güvenli yollarla sığınma için Türkiye’ye ve başka ülkelere getirilmesi talep edilecektir. Elbette ki bu çözüm, konforunu bozduğu için Afgan erkeklere tecavüzcü yaftası yapıştıracak kadar ileriye gidebilen ırkçıların işine gelmemekte ve bu nedenle işin bu yönü gündem olamamakta.
Bu işin daha da korkunç yanı, Türkiye’de sığınmacıların uğradığı cinsel saldırı ve istismarın konuşulmamasıdır. Türkiye’ye sığınmacılar gelmeye başladığından beri on binlerce sığınmacı çocuk cinsel istismara uğradı ve uğruyor. Elde edilebilen verilerle bile bu durum kanıtlanmış durumda.[3] Çoğu vaka kayıtlara bile alınmamakta, zira savaş ya da çatışma ortamından kaçan sığınmacıların Türkiye’ye geldiklerinde uluslararası hukuk bağlamında bir statüleri dahi mevcut değil. İktidar kendine özgü statüler icat ederek, sığınmacıları insan onuruna yakışmayan koşullarda yaşamaya mahkûm kalacakları ve kölece çalışma koşullarını kabul edecekleri bir konuma itmekte. Bu vesileyle iktidar bir yandan Türkiye’yi dünya kapitalizminin ucuz işgücü cennetlerinden biri haline getirmekte, bir yandan da ırkçı kışkırtmalar üzerinden Türkiyeli emekçilerin arasında suni bir bölünme yaratmaya gayret etmektedir. Özetle, yapılan bilimsel araştırmalarda Türk vatandaşı ve mülteci çocukların benzer şekilde cinsel istismara maruz bırakıldığı görülmektedir.[4] Bir başka deyişle, uğranılan cinsel saldırı ve cinsel istismarın vatandaşlığı, milliyeti ya da etnik kimliği yoktur. Tam tersine sığınmacılar, arkalarında kimsenin olmadığı düşüncesiyle cinsel saldırılara daha fazla hedef olmaktadır.
Türkiye’deki cinsel şiddetin nedenini kültürle ve milliyetle açıklamaya kalkışmak, faili sığınmacı olmayan cinsel saldırı ve istismar olaylarını görmezden gelmek demektir. Her gün sabah programlarında dedelerin torunlarına tecavüz ettiğine dair haberlerin yayımlandığı bir ülkede yaşıyoruz. Cinsel şiddete karşı ırk, vatandaşlık ve etnik kimlik gözetmeden topyekûn mücadele etmek zorundayız. Aksi, bu mücadeleden kaçmak için gerçekleri çarpıtmak anlamına gelmektedir.
[1] Refugees Association “Numbers of Syrians in Turkey July 2020”, https://multeciler.org.tr/eng/numbers-of-syrians-in-turkey-july-2020/.
[2] Stiftung PRO ASYL, “The Situation of Afghan Refugees in Turkey”, Mart 2021, s. 23. https://www.proasyl.de/wp-content/uploads/PA_Expert-Opinion_The-Situation-of-Afghan-Refugees-in-Turkey.pdf.
[3] “Suriyeli kız çocukları Türkiye’de cinsel istismarın en büyük mağduru oldu: Artış yüzde 736”, https://tr.euronews.com/2019/10/26/suriyeli-kiz-cocuklari-turkiyede-cinsel-istismarin-en-buyuk-magduru-oldu-artis-yuzde-736; “3 yılda 3 bin mülteci çocuk cinsel istismara uğradı”, https://ekmekvegul.net/gundem/3-yilda-3-bin-multeci-cocuk-cinsel-istismara-ugradi.
[4] Kasım Karataş/Harun Aslan/Aslıhan Burcu Öztürk/Hande Albayrak, “Cinsel İstismara Maruz Kalan Türk Vatandaşı ve Mülteci Çocukların Durumu”, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 20, S. 4, 2020.