Pandemiyle birlikte derinleşen ekonomik kriz, enflasyonun durmaksızın yükselişi ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle bakım işlerinin kadınların sorumluluğuna bırakılması kadınların tüm bu koşullardan daha eşitsiz bir şekilde etkilenmelerine sebep oluyor. Dahası kadınlar, iş yaşamında ikincil konuma itiliyor ya da doğrudan çalışmaktan alıkonuyorlar.
DİSK-AR’ın son açıkladığı verilere göre her 100 kadından sadece 18’i kayıtlı ve tam zamanlı olarak istihdama katılıyor. Genç kadın işsizliği ise yüzde 42,4! TÜİK’e göre de kadın işsizliği tüm işsizlik türlerinde en yüksek kategori olarak görülmeye devam ediyor. Geniş tanımlı işsizlik (atıl işgücü) erkeklerde yüzde 16, kadınlarda ise yüzde 28,3’e ulaşmış durumda. Bu verilerden yola çıkarak ekonomik krizin ve salgının işgücü piyasalarındaki etkisinin kadınların aleyhine devam ettiğini söyleyebiliriz. Bu verilerin ortaya koyduğu üzere Türkiye’de kadın işsizliğinin ortalama işsizlikten daha yüksek, kadın istihdam oranının ise ortalama istihdam oranından daha düşük olduğu gerçeği, eşitsizliği bir kez daha göz önüne seriyor.
Kadınlar ucuz, esnek ve güvencesiz işlere mahkûm ediliyor
Krizin etkisiyle tüm işçilerin korkulu rüyası olan işten atmalarla en fazla karşılaşan ise yine kadınlar. İşverenler için işten çıkarılacaklar listesinin en başında kadınlar yer alıyor. Öte taraftan patriyarkal kapitalist sistemde kadınların formel işlere erişimi çeşitli sebeplerle engellendiğinden kadınlar güvencesiz ve esnek işlere yönelmek durumunda bırakılıyor. Patriyarkal sistem, kadınların hangi sektörlerde ve hangi koşulda çalışacağını belirliyor!
Eğitim masrafları kadınların işten ayrılmasına neden oluyor
Özellikle küçük çocuğu olan ve çalışan kadınlar, yaşanan zamlardan sonra kreş ücretini ödeyemedikleri için işten ayrılmak zorunda kalıyor. Kâğıt üzerinde her işyerinde kreş açma zorunluluğu varken, patronların kreş açmak yerine cezasını ödemeyi daha ucuz bulduğunu biliyoruz. Sözde “en insaflı” uygulama ise işveren tarafından kreş ücretinin bir kısmının karşılanması. İstanbul’da en ucuz kreş fiyatları 4 bin TL’den başlıyor, bu da asgari ücretle çalışan bir kadının maaşının neredeyse tamamını kreşe yatırması anlamına geliyor. Birçok kadın bu ikilemde kalıp çocuğuna bakmak için işten ayrılmak zorunda kalabiliyor.
Artan yoksulluğun gölgesinde kadınların ev içi görünmeyen emek yükü artıyor
Artan yoksullukla birlikte kadınların ev içi emek yükü de katlanarak artıyor. Ev ekonomisinin idaresi kadına yüklendiği için bu durum kadınlar açısından birçok sorunu beraberinde getiriyor. Temel gıda ve yaşamsal ürünlerdeki yüksek zamlar karşısında kadınların ana gündemi evi nasıl döndürecekleri ve tencerenin nasıl kaynayacağı noktasında kilitleniyor. Evin geçimini sağlamak için kadınlar kendi kişisel hijyen ihtiyaçlarını karşılamada dahi fedakârlık yapmak zorunda kalıyor.
Peki, ne istiyoruz?
Tüm bu kötü olumsuz koşullara rağmen kadınlar bu eşitsiz tabloyu değiştirmek için evde, sokakta, işyerinde, yani hem özel hem de kamusal alanda mücadele etmeye devam ediyorlar.
İşyerlerindeki ayrımcılığa karşı eşdeğer işe eşit ücret sloganımızı yükseltiyoruz. Mademki verilen emek aynı, o zaman alınacak ücret de eşit olmalı. Biz kadınlar mobbinge uğramadığımız; esnek değil, güvenceli işler istiyoruz! Annelikten dolayı çalışma hayatından uzaklaştıran uygulamalar değil, bizzat çalışma hayatındaki varlığımızı koruma altına alacak yasalar istiyoruz. Her işyerine parasız kreş açılmasını talep ediyoruz. İşten atmaların gerçekten yasaklanmasını istiyoruz!