Erkek şiddetine karşı mücadele günü olan 25 Kasım evrensel bir gün. Nasıl ki kadınlara ve lgbti+lara yönelik şiddet sadece Türkiye’de yaşanmıyorsa ve şimdi başlamadıysa, şiddete isyanımız da yeni değil. Tarihimiz, dünyanın farklı yerlerinde daha eşit, daha özgür yaşama isteğinin; hayatlarımıza sahip çıkmak ve bunu başarabilmek için birlikte dayanışma içinde verdiğimiz mücadelelerin tarihi. Bu mücadelede Mirabal kardeşler, Dominik’te soykırım devletine karşı başlattıkları isyanla birer sembol oldular. Ve öldürüldükleri gün olan 25 Kasım, onların ve mücadelelerinin anısına, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak takvimlere kazındı.
Tarihimizin işaret ettiği gibi bugüne kadar hiçbir kazanımımız bize altın tepside sunulmadı; hepsinin ardında on yılların kadın mücadelesi var. Kazanımlarımızın güvencesi de yine kendimiziz, bu yüzden bu yıl 25 Kasım’da yine sokakları dolduruyor; sesimizi korkmadan, durmadan, en yüksek perdeden çıkarıyoruz.
Peki, ne istiyoruz?
Kadın cinayetlerini acil önle! Yılın ilk 10 ayında erkekler tarafından katledilen kadın sayısı 275’e ulaştı. 2021 Ekim’e kıyasla bu senenin aynı ayında kadın cinayetlerinde yüzde 88 artış gerçekleşti. Şiddeti önlemekle yükümlü olanların dahi, usulüne uygun bir soruşturma yapılmadan şiddeti örtbas etme çabasına açıkça tanığız. İçişleri Bakanlığı “Kadına El Kalkamaz” projesi ile “bir önceki yıla göre verilerimizde, cinayet olaylarında ciddi bir gerileme var” diyor. Kendi verilerine göre yüzde 9 gerileme yaşanmış, yani 20 kadın az öldürülmüş diye kadın cinayetlerinin oranının düştüğünü söylüyorlar. 6284 kapsamındaki kadın cinayetlerinin önlenmesi meselesinde şüpheli ölümleri hiçbir şekilde baz almıyorlar. Hatta geçtiğimiz ay HDP’nin “şüpheli kadın ölümleri araştırılsın” önergesi AKP-MHP oylarıyla reddedildi. Bu ülkede kadınların ölmeden, öldürülmeden önce sesini duymak, cinayete varmadan erkek şiddetine engel olmak yüzde 100 mümkünken, bir kişi daha eksilmeye tahammülümüz yok. 6284 sayılı Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun etkin uygulanmalı ve İstanbul Sözleşmesi tekrar imzalanmalıdır!
Her il ve ilçeye yeterli sayıda sığınak, kadın danışma/dayanışma merkezi ve tecavüz kriz merkezleri açılmalı! Öldürülen, şiddete uğrayan pek çok kadın öncesinde polise başvuruyor, uzaklaştırma kararı alıyor ancak gidebileceği bir ev, başvurabileceği bir merkez olmadığından şiddetten kaçamıyor. Talebimiz net: Devlet, erkek şiddetiyle bütüncül bir mücadele için kurumsal, mali ve eşgüdümlü yapılar kurmalı. Şiddete uğrayan kadının karakoldan eve geri gönderilmemesi, doğrudan şiddet kriz merkezine başvuru yapması ve sığınacak bir yerinin olması hayati önemde.
Ekonomik şiddet düzenine son! Yoksulluk nedeniyle yaşanabilecek patlamalara “aile”yi ayakta tutarak engel olmaya çalışan Tek Adam rejimi üç maymunu oynamaya devam ediyor. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, eşi vefat etmiş kadınlara 300 bin TL konut desteği sağlanacağını duyurdu. Ancak destek alabilmek için “18 yaş altında en az üç çocuğa sahip olma” olma şartı var. Barınma gibi temel haklardan yararlanabilmek için üç çocuğumuzun olması gerekmez! Sosyal koşulları sorgulanmaksızın yeterli maddi güce sahip olmayan tüm kadın ve lgbti+lara konut hakkı! Parasız, erişilebilir kamusal haklar, kreş, yemekhane, çamaşırhane istiyoruz!
Eşdeğer işe eşit ücret! Cinsiyet eşitliği ve refah seviyesinin görece yüksek olduğu İsviçre’de dahi özel sektörde kadınlar erkeklerden yüzde 19,6 daha az kazanıyor ya da diğer bir deyişle, kadınlar yılın 71,5 günü ücretsiz çalışıyor. Eşdeğer işe eşit ücret tüm dünyada en yakıcı taleplerimizden biri. Kadınlar ve lgbti+lar için eşit istihdam koşulları, güvenceli iş ve eşdeğer işe eşit ücret istiyoruz. İşyerinde tacize ve şiddete karşı önemli düzenlemeler öngören bir sözleşme olan ILO 190 acilen imzalanmalı ve etkin uygulanmalıdır. İşyerinde şiddet ve tacizi önlemek işveren ve devletin sorumluluğudur.
Anayasa tartışmalarına esastan karşı çıkıyoruz! Anayasaya eklenmek istenen “Evlilik birliği kadın ve erkek arasında kurulur” ifadesiyle cinsiyetçi kadın-erkek rollerini pekiştiren ve lgbti+ları dışlayan hiçbir düzenlemeyi kabul etmiyoruz. Demokratik, laik, özgürlükçü, eşitlikçi bir anayasa kapalı kapılar ardında yazılamaz, ancak ve ancak Tek Adam rejimine karşı mücadele eden kitlelerden oluşan bağımsız ve egemen bir kurucu meclis tarafından yazılabilir.
Ne yamalı bohça bir anayasa, ne de kâğıt üzerinde kalan tek bir hak! Bu yıl 25 Kasım’da eşit ve özgür bir düzen için isyandayız!