Tüm sistemin erkek egemen bir anlayışla örgütlendiği bir ülkede normal şartlarda ayrımcılık ve şiddete uğrayan kadınlar, çocuklar, lgbti+lar ve göçmenlerin ihtiyaçları savaş, afet gibi olağanüstü dönemlerde daha fazla göz ardı edilmekte. Özellikle deprem öncesinde çeşitli haklara erişimde güçlük çeken lubunyalar ve göçmenler deprem ile birlikte daha fazla ayrımcılık ve güvenlik sorunu ile karşılaşmaktadır. Deprem bölgesinden yapılan çağrılar en dezavantajlı durumdakilerin ihtiyaçlarını yüksek sesle dile getiremediklerini, güvenlik sorunu nedeniyle istismara en açık kesimler olduklarını, listelerde öncelikli ihtiyaçlarının yer bulamadığını göstermektedir.
Bu nedenle afet yönetiminin tüm bu kesimlerin ihtiyaçları önceliklendirilerek yapılması gerektiğini savunuyoruz. Başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olmak üzere tüm yetkililer özel ihtiyaç sahiplerinin hayatlarını idame ettirebilmeleri için bu alanda çalışan kadın ve lgbti+ örgütleri ile birlikte bir koordinasyon oluşturarak ve her bölge özelinde oluşturacağı toplumsal cinsiyet birimleri ile birlikte bu planlamaları yapmalıdır.
- Deprem bölgesinde hijyen sorunu ciddi sağlık sorunlarına ve salgın hastalıklara sebep olabilecek boyuttadır. Yetişkin erkeklerden farklı olarak kadınlar maruz kaldıkları stresin de etkisiyle günlerce kanama yaşamakta, bu durum onları enfeksiyona açık hale getirmektedir. Birinci basamak sağlık hizmetlerine dahi erişemeyen kadınlar bu ihtiyaçlarını açık bir biçimde ifade edememekte, listelerde bu ihtiyaçlar göz ardı edilmektedir. Çadır, mobil tuvalet, temiz su, hijyenik ped, tampon, gece külodu, hasta bezi, temiz iç çamaşırı, ıslak havlu ve vajinal hastalıklara dönük ilaçlar ivedilikle sağlanmalıdır! Hijyenik ve menstrüel ürünler üreten şirketler stoklarını bölgeye düzenli bir biçimde ulaştırmalı, deprem bölgesine yönelik özel üretim yapmalıdır!
- Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) Türkiye’nin verdiği bilgiye göre, depremden etkilenen kadınların 3 milyon 910 bin 497’si üreme çağında. Deprem bölgesinde 214 bin 325 hamile var, bu kadınların 23 bin 814’ünün bir ay içinde doğum yapması bekleniyor. TTB’nin Sağlık Bakanlığı’na gönderdiği yazıda deprem bölgelerinde sağlık kurumlarının çökmesi, iklim koşulları, gıda ve suya erişim sorunları nedeniyle erken doğumların, düşüklerin, anne ve bebek ölümlerinin yaşanabileceğine dikkat çekilmekte ve özellikle Kahramanmaraş ve Hatay’daki doğum hizmetlerinde çok büyük sıkıntıların yaşandığı aktarılmakta. Deprem bölgesindeki gebe kadınlar afet bölgesinden uzaklaştırılmalı, acilen tam teçhizatlı sağlık kurumlarına ulaştırılmalı ve bebek mamaları, biberon ve bebek bezi başta üretici şirketler tarafından düzenli olarak bölgeye ulaştırılmalıdır.
- Bölgedeki en temel sorunlardan biri de ısınma ve barınmadır. Çadırların ailelere teslim ediliyor olduğuna, yalnız yaşayan kadınlara ve lubunyalara verilmediğine dair haberler yayılmaktadır. Bölgeden aktarımlar, ihtiyaçlara ulaşma konusunda dahi ayrımcılığa uğrayanlar olduğunu dile getirmektedir. Kadın ve lgbti+ların destek alabilecekleri mekanizmalar oluşturulması bu açıdan oldukça önemlidir. Hiçbir ayrımcılık yapılmadan afetzedeler güvenli barınma alanlarına yerleştirilmeli ve güvenlikleri sağlanmalıdır. Bu süreçte ilaçlarına erişemeyen, üstüne bir de nefret söylemine maruz kalarak temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamayan pek çok trans mevcuttur. Yapılan ayrımcılığı lanetliyor, ihtiyaç duyulan tüm ilaçların ivedilikle karşılanmasını talep ediyoruz.
- Ailelerini kaybeden kimsesiz çocuklarla ilgili vahim iddialar ortaya atılmaktadır. Refakatsiz çocukların başka şehirlere götürüldüğüne, tarikatlara teslim edildiklerine dair haberler dolanmaktadır. Aile Bakanlığı deprem bölgesindeki tüm kayıp çocukların akıbetini araştırmalı ve kamuoyuna şeffaf biçimde bilgilendirmeler yapmalıdır. Depremden etkilenen çocukların takibi için etkin mekanizmalar kurulmalı, çocuklara özel hizmet birimleri planlanmalıdır.
- Şu an bölgedeki güvenlik açığı, yağma iddiaları ve ırkçılık dolayısıyla en güçsüz kesimler göçmenlerdir. Bölgedeki göçmenler derhal güvenli noktalara yerleştirilmeli, ırkçı söylemleri yayan kişi ve kurumlar cezalandırılmalıdır. Göçmenlerin dolaşım hakkı 90 günle sınırlandırılamaz, gidebilecekleri her şehirde güvenlik, barınma ve sağlık hizmetlerine erişimleri garanti altına alınmalıdır.
- Mevcut durumda şiddet olayları artabilir ve halihazırda şiddet mağduru kesimlerin durumunu daha kötü hale getirebilir. Bu şiddet, en savunmasız kesimlerden olan bilhassa göçmen kadın ve kız çocukları, lubunyaları etkileyecektir. Yardım noktaları bütün bunlar göz önünde bulundurularak kurulmalı, bu kesimlerin psikolojik ve sosyal destek alabilecekleri mekanizmalar sağlanmalıdır. Bu gruplar için farklı dillerde konuşan kadın görevli ve gönüllü sayısı artırılmalıdır.