Kadın Dayanışması olarak, okurlarımızdan Av. Nazlı Nebioğlu ile kadınların evlendikten sonra dava açmalarına gerek kalmadan kendi soyadlarını kullanabilmelerine imkân veren Anayasa Mahkemesi kararını konuştuk. Umuyoruz ki bu röportaj, kendi soyadını terketmek zorunda kalmış tüm okurlarımıza dokuz ay sonra bu imkânı kullanmak için güç ve cesaret verir. İyi okumalar!
Kadın Dayanışması: Merhaba Nazlı, ilk sorumuzla en baştan başlayalım. Kadınlar olarak evlendikten sonra neden soyadımızı değiştirmek zorundayız?
Av. Nazlı Nebioğlu: Kadına yönelik şiddete karşı verdiğimiz mücadelenin yanı sıra kadınların sınırlanan hak ve özgürlüklerinin Anayasa ve uluslararası sözleşmeler çerçevesinde belirlenmesi ve yasal düzlemdeki çarpıklığın giderilmesi açısından çeşitli girişimlerde bulunmaktayız. Yalnızca sokakta yürürken değil, evlilik birliği kurulurken dahi kadın-erkek eşitliği ilkelerine aykırılık içeren yasal düzenlemeler nedeniyle kadınlar, her anlamda baskı ve gericiliğe maruz kalıyor. Örneklendirecek olursak, erkekler evlendikten sonra evlilik öncesi soyadını kullanmaya devam edebiliyorken kadınların böyle bir hakkı dahi yok. Türk Medeni Kanunu madde 187’de düzenlenen “Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önüne önceli soyadını kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir.” şeklindeki hüküm nedeniyle kadınların evlenmeleri halinde, evlilik öncesi soyadlarını tek başına kullanma imkânları bulunmuyor. Ayrıca eşin soyadı ile birlikte kadının kendi soyadını kullanabilmesi de ya evlilik sonrasında nüfus idaresine ayrı bir başvuru yapması ile ya da nikâh işlemleri sırasında ayrı bir dilekçe ile evlilik öncesi soyadını da evlilik sonrasında kullanmak istediğini bildirmesi ile mümkün olabilecektir. Evlilik öncesinde sahip olduğu soyadını evlilik sonrasında da kullanabilme hakkı olduğunu bilmeyen kadınlar için günümüzde belediyeler tarafından nikâh işlemleri sırasında bu durum özellikle hatırlatılmıyor. Tüm bu anlatılanlar, ataerkil toplumun kadını geri planda bırakmayı amaçlayan yönlerinden sadece birkaçı…
Eski Medeni Kanun’da kadın ve erkeğin evlilik birliği içerisindeki konumları tanımlanırken yalnızca erkeğin hakları korunmuştu. Kadın ise, birey olmaktan tamamen uzaklaştırılmış, haklarından arındırılmıştı.
KD: Daha fazlası da var diyorsun…
Av. NN: Evet maalesef, eski Medeni Kanun döneminde maalesef ataerkil toplum bilinci tüm çıplaklığı ile yasalaşmış vaziyetteydi. Örneğin, eski Medeni Kanun’da “Koca birliğin reisidir. Evin intihabı karı ve çocukların münasip veçhile iaşesi, ona aittir.” devamında “Kadın, müşterek saadeti temin hususunda gücü yettiği kadar kocasının muavin ve müşaviridir. Eve, kadın bakar.” ve “Birliği koca temsil eder.” şeklinde ifadeler, kanun koyucular tarafından düzenlenmiş ve yasalaşmıştır. Belirtilen ifadelerin bir kanunda yer aldığını, bu hükümler doğrultusunda mahkemeler nezdinde yargılamalar yapıldığını düşünmek kadına yönelik olarak sürdürülen şiddet ve baskıya karşı kadın mücadelesinin önemini özellikle ortaya koyuyor. Bununla birlikte aynı kanunda, erkek eşin ikamet adresinin kadın eşin ikamet adresi sayılacağı, evlilik birliği devam ettiği süre içinde ana ve babanın velayete ilişkin hususlarda anlaşamamaları halinde babanın oyunun geçerli olacağı da düzenlenmişti. Kanunlar, hakları koruyan ve belirleyen kuralları ifade eder. Aynı zamanda yürürlüğe girdiği dönemin ihtiyaçlarını karşılamaya hizmet eder. Eski Medeni Kanun’da kadın ve erkeğin evlilik birliği içerisindeki konumları tanımlanırken yalnızca erkeğin hakları korunmuştu. Kadın ise, birey olmaktan tamamen uzaklaştırılmış, haklarından arındırılmıştı. Eski Medeni Kanun, devam eden zaman içinde “günün ihtiyaçlarına gereği gibi cevap vermede zorlandığı” gerekçesi ile yürürlükten kaldırılmış ve günümüzde yürürlükte olan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Eski Medeni Kanun’da yer alan ve erkek egemen toplum düşüncesi gibi baskıcı düşünceye çanak tutan düzenlemeler 4721 sayılı Kanun ile “seyreltilmeye” çalışıldı. Ancak yine kadınlara tam bir özgürlük tanınmadı.
KD: Bu bağlamda mevcut Medeni Kanun’un bir kazanım olduğunu söyleyebiliriz, değil mi?
Av. NN: Kısmen evet, eski Medeni Kanun’da yer alan ve erkek egemen toplum düşüncesi gibi baskıcı düşünceye çanak tutan düzenlemeler 4721 sayılı Kanun ile “seyreltilmeye” çalışıldı. Bu değişiklikler sırasında eski Medeni Kanun’da kadının kendi soyadını evlilik sonrasında kullanması tamamen imkânsız iken “kadının evlenmeden önce mesleki yaşamda tanınmış olması halinde veya bazı düşüncelerle eski soyadını kaybetmek istememesi durumunda kocasının soyadı ile bekârlık soyadı da kullanabilmesine imkân tanınmasının bir ihtiyaç olarak ortaya çıktığı” gerekçesi ile kadının evlilik öncesindeki soyadını evlilik sonrasında da kullanabilmesi için Medeni Kanun madde 187 düzenlenmiştir. Ancak yine kadına bu anlamda tam bir özgürlük tanınmamış, erkeğin sahip olduğu soyadı kullanım hakkı herhangi bir meşru gerekçe olmaksızın kadına sağlanmamıştı. Anılan kanun maddesi ile ilgili olarak evlenmeden önceki soyadının kullanılmasına izin verilmesi talebiyle bir Aile Mahkemesi’nde açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan mahkeme tarafından Türk Medeni Kanunu’nun 187. maddesinin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapıldı.
Bu zamana kadar kadının evlenmeden önceki soyadını evlendikten sonra da kullanmasına izin verilmemesinin hak ihlaline yol açtığı ileri sürülmek suretiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi’ne birçok bireysel başvuru yapıldı. Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kadının evlenmeden önceki soyadını tek başına kullanmasına izin verilmemesinin Sözleşme’nin 8. maddesi bağlamında ayrımcılık yasağının düzenlendiği 14. maddesini ihlal ettiğine karar verdi.
KD: Şimdi Anayasa Mahkemesi’nin neden böylesi bir karar verdiği anlaşıldı. Bu kararın arkasında pek çok kadının verdiği yasal mücadelesi saklı.
Av. NN: Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuruya konu, iptali istenen Türk Medeni Kanunu madde 187 ile kadına yönelik sınırlayıcı müdahalenin nedeni olarak nüfus kayıtlarındaki karışıklığın önlenmesi ve soy bağının sağlıklı bir şekilde tespit edilmesinde kamu yararının bulunduğu gösterilmektedir. Buna karşılık Anayasa Mahkemesi tarafından işbu sebepler, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer alan kadın-erkek eşitliği, ayrımcılık yasağı ve özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilerek makul bulunmamış ve eşitlik ilkesini ihlal ettiği gerekçesiyle ilgili kanun maddesi iptal edilmiştir.
Karar gerekçesinde özetle; “Anayasa’nın 41/1 maddesinde Türk toplumunun temeli olduğu belirtilen ailenin toplumsal değerleri sonraki nesillere aktarılması gibi önemli işlevleri bulunmaktadır. Ailenin bir isimle anılmasının, başka bir ifadeyle aile bireylerinin aynı soyadına sahip olmalarının aile bağlarını koruyacağı, bu sayede ailenin toplumsal işlevini yerine getirmesine katkı sağlanacağı söylenebilir. Bununla birlikte kadının evlendikten sonra kocasının soyadını almasının ailenin ortak bir soyada sahip olmasını mümkün kılan tek seçenek olmadığı açıktır. Kaldı ki ortak soyadının aile bağlarını korumanın zorunlu unsuru olduğunu, bu manada eşlerin ortak soyadı taşımamaları halinde aile bağlarının hiçbir şekilde korunamayacağının söylenmesi de zordur. Buna göre aile bağlarının korunup güçlendirilmesi amacının da kuralla öngörülen farklı muamelenin makul nedeni olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Bu itibarla, evlenmeden önceki soyadının evlendikten sonra da tek başına kullanılması bağlamında kadın ve erkek arasında kuralla öngörülen farklı muamelenin nesnel ve makul bir temele dayanmaması sebebiyle eşitlik ilkesini ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.” şeklinde belirtilerek anılan maddenin iptaline karar verildi.
Yüzyıllardır süregelen kadın mücadelesinin yıllar içinde karşılaştığı güçlüklere karşılık bugün böyle önemli bir ihlalin tespitiyle birlikte bir kanun maddesinin iptal edilmesi, yine mücadele ruhunun önemini vurguluyor.
KD: Eşler arasındaki eşitliği hayata geçirmesi gerekenler eşlerin kendileri kadar devlet organlarının, idari ve yargı makamlarının bu konudaki kararları değil mi?
Av. NN: Elbette, tam da bu yüzden Anayasa Mahkemesi incelemesine konu olan kanun maddesinde olduğu gibi pek çok alanda erkek karşısında kadının hak ve özgürlüklerinin sınırlandırıldığı yasal düzenlemelerin derhal özellikle uluslararası sözleşmelere aykırı olmayacak şekilde düzenlenmesi gerekiyor. Anayasa Mahkemesi tarafından tesis edilen bu karar kadın mücadelesinin olumlu bir sonucu olarak nitelendirilebilir. Daha önce aynı Anayasa Mahkemesi aile birliği, soyadı istikrarına verilen önem gibi gerekçelerle aksi kararlar da tesis etmişti. Örneğin 12 yıl önce aynı kanun maddesinde herhangi bir ihlal görmezken, kanun maddesine karşı ileri sürülen iddialar aynı olmasına rağmen bugüne geldiğimizde ihlal içerdiğini tespit ederek ilgili kanun maddesinin iptaline karar verdi. Yüzyıllardır süregelen kadın mücadelesinin yıllar içinde karşılaştığı güçlüklere karşılık bugün böyle önemli bir ihlalin tespitiyle birlikte bir kanun maddesinin iptal edilmesi, yine mücadele ruhunun önemini vurgular nitelikte…
Anayasa Mahkemeleri üyeleri arasında Saray rejimini, kadın düşmanı politikaları ve ataerkil toplum yapısının devamlılığını benimseyen ve destekleyen üyeler bulunmaya devam ediyor.
KD: Bu durumda dokuz ay sonra dava açmadan bir başvuruyla eski soyadlarımıza dönebilecek miyiz?
Av. NN: Bu konuda idarenin bir düzenleme yapması bekleniyor. Umarım biz kadınları çeşitli sınırlamalardan ve yükümlülüklerden kurtarmak amacıyla tesis edilen bu karar sonucunda evlilik öncesi soyadını evlilik sonrasında da kullanmak için bir ton evrak yükü altında bırakacak düzenlemeler yapılmaz.
Diğer yandan, Anayasa Mahkemeleri üyeleri arasında da Saray rejimini, kadın düşmanı politikaları ve ataerkil toplum yapısının devamlılığını benimseyen ve destekleyen üyeler bulunmaya devam ediyor! Karşı oy bildiren bir Anayasa Mahkemesi üyesi iptal kararına katılmama gerekçesi olarak modern dünyada benimsenen kadın-erkek eşitliğinin modern hurafelerden birisi olduğu, anılan eşitlik ilkesinin ne ailede ne de toplumda huzuru, adaleti ve mutluluğu sağlayabilecek bir özelliğe sahip olmayacağını, kadın ve erkeğin birbirlerine karşı birtakım üstünlüklere sahip olmaları gerektiğini ve kadın-erkek arasında yaratılış gerçekliği olarak yapısal eşitsizliğin olduğunu vurgulayarak çoğunluğun görüşüne katılmamış!
Erkek egemen anlayışı tamamen yıkmak adına kadınların, lgbt+ların, çocukların haklarının tereddüde yer bırakmadan, kanunla koruma altına alınması gerekmekte.
KD: Umuyoruz mücadelemizle bu üyelerin de görüşlerini ya da kendilerini değiştirmeyi başarabileceğiz, ne dersin? Son olarak bize neler söylemek istersin?
Av. NN: Aynen öyle, biliyoruz ki geçmişten günümüze özellikle ataerkil düşüncenin sona ermesi amacıyla kadın haklarını daha net bir şekilde koruma altına alacak birtakım kanuni düzenlemeler yapılması hususunda girişimlerde bulunulmuşsa da hiçbiri tam anlamıyla kadınlara tam ve koşulsuz bir özgürlük sağlayacak nitelikte olmadı. Erkek egemen anlayışı tamamen yıkmak adına kadınların, lgbt+ların, çocukların haklarının tereddüde yer bırakmadan, kanunla koruma altına alınması gerekmekte ve bu yönde tesis edilen mevzuatın tam ve eksiksiz şekilde uygulanması için ülkedeki idari birimler buna göre kurulmalı ve teşkilatlanmalıdır. Nitekim ülkemizde kadına, çocuğa ve lgbt+lara yönelik şiddete karşı herhangi bir önlem alınmamakla birlikte, bu konuda var olan ve koruyucu tedbirler içeren uluslararası sözleşmelerden dahi uzak durulmaktadır. Ancak bu Anayasa Mahkemesi kararı, kadın mücadelesinin bir kazanımıdır.
Benzer şekilde eski Medeni Kanun’da erkek eşin açık olarak veya zımnen izin vermesi şartıyla kadın eşin bir iş veya sanat yapabileceğini öngören hükmün yer aldığı madde 159, Anayasa Mahkemesi tarafından 1990 yılında iptal edilmiştir. Aslında her iki karar arasındaki tarihsel farka bakıldığında ülkemizde kadın-erkek eşitsizliğine karşı verilen mücadele bakımından yasama ve yargı organları başta olmak üzere oldukça yavaş bir şekilde girişimlerde bulunulduğu ortadadır. Gelinen aşamada, her zaman söylediğimiz üzere asıl mücadelenin halkın mücadelesi olduğu bir kere daha gözler önüne serildi.
KD: Çok teşekkür ediyoruz. Umuyorum kadının “kütüğünün” erkek kütüğüne kaydedilmesi düzenlemenin iptalini de göreceğiz.
Av. NN: Kadınlar, çocuklar ve lgbt+lar için daha özgür bir yarına inancımız tam!