Hepimizi derinden sarsan 6 Şubat depreminin üzerinden 150’yi aşkın gün geçmesine rağmen deprem bölgelerindeki sorunlar çözülmek şöyle dursun, katlanarak devam etmekte. Bölgede çok ciddi sorunlar yaşanırken hükümetin buralara dönük çözüm üretmek yerine özellikle medya üzerinden hayatın normale döndüğü algısı büyük bir yalandır. Deprem bölgeleri resmen kendi kaderine terk edilmiş durumda. Yakın zamanda Hatay’a gidip yaşananlara bizzat şahit olmak insanın canını çok yakıyor. Hatay’da nereye baksanız bir plansızlık hali almış başını gidiyor. Büyük bir kısmı enkaza dönen şehirde devlet adına bir tane muhatap bulamıyorsunuz. Hatay, gönüllülerin dışında yapayalnız bırakılmış vaziyette.
Depremde kendi çabalarıyla canını zor kurtaran binlerce insan çadırlarda yaşam mücadelesi veriyor. Yaşanan her olayda olduğu gibi deprem de en çok kadınların hayatını zorlaştırdı, büyük bir çıkmaza soktu. Deprem öncesi ev içi görünmeyen emek sömürüsü katlanarak çadır ve konteynır yaşam alanlarına taşınmış, duvarlar yerini barakalar ve brandalar almış durumda. Ev araç gereçlerinin neredeyse tamamı enkaz altında kaldığı için kelimenin tam anlamıyla ilkel yaşam koşulları hüküm sürmekte. İşlerin tamamı beden gücüne dayalı ve kadınlar açısından bu durum çetrefili bir hal almış durumda. Güvenli ve sağlıklı barınma alanlarının az olması ve devletin bu soruna kalıcı çözüm üretmemesinden kaynaklı 2-3 aile bir çadırda hayatlarını sürdürmek zorunda. Nereden bakarsanız bakın, deprem bölgelerindeki yaşamın hiçbir insani yönü yok. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği deprem bölgelerinde derinden yaşanmakta ve kadınların buna dayanacak ne fiziksel ne de ruhsal gücü kaldı.
Kadınlar açsından hijyen en büyük sorun
Kadınların en çok şikâyet ettiği ve acilen çözülmesini hayati gördüğü sorun sağlıklı yaşam alanlarının bir an önce kurulması. Su yok, hijyen yok, hastalık var. Toz var, asbest var, kanser var ama yeterli sağlık hizmeti yok. Enkazlardan çıkan molozların hiçbir önlem alınmadan kaldırıldıktan sonra yaşam alanlarına yakın yerlere dökülmesi, hastalıkların yayılması riskini artırıyor. Toplu tuvalet ve banyolar özellikle kadınlar açısından bulaşıcı hastalıkların başlıca nedeni. Özellikle konteyner kentlerde bu alanların yetersiz oluşu, insanların bu sıcakta dakikalar hatta bazen saatlerce sıra beklemesi demek. Yeterli temiz suyun olmayışı kadın hastalıklarına davetiye çıkarıyor. Kadınlarda genital enfeksiyonlar artmış durumda. Kadınlar çamaşır ve bulaşığı elde yıkamak zorunda kaldığı için cilt problemlerinde ciddi artış söz konusu. Kadın hijyen paketlerinin yetersiz olması ve özellikle hükümetin bu konuya kulaklarını kapatması kadınlar için endişeli bir hal aldı. Özellikle regl dönemlerinde eldeki pedlerin az olmasından dolayı kadınlar bu süreci sağlıklı geçiremediklerinden yakındılar. Bir pedi saatlerce değiştirmeden kullanmak zorunda kalan bir sürü kadın var. Kadınlar için özel hijyen alanları yapılmamasından dolayı epilasyon süreçleri işkenceye dönmüş halde. Özellikle havaların ısınmasıyla birlikte çadırda bu ihtiyaçları giderebilmek gerçekten de çok zor. Diğer taraftan açık alanda yaşamak zorunda bırakıldıkları için güneş ışınlarından kendilerini koruyamıyorlar ve çoğu kişide ciddi güneş lekeleri oluşmuş. Yeterli ve insani sağlık hizmetlerinin verilmemesi, doğan ve doğacak olan hastalıkların yeterince tedavi edilemeyeceğini gösteriyor. Doğum kontrol yöntemlerine ulaşmak neredeyse imkânsız. Diğer taraftan yeni doğum yapmış ya da hamile kadınlar açısından yaşam şartları korkunç durumda. Çoğu kadının yetersiz beslenmeden ya da yaşadıkları korku sonucu sütü kesilmiş veya azalmış. Ek gıdaya erişebilmekse lüks gibi.
Yapılan yardımların daha koordineli dağıtılması gerek
Temel ihtiyaçların karşılanması büyük çoğunlukla kadınların sorumluluğuna bırakılmış durumda.
İnsanlar yapılan yardımlara ulaşabilmek adına saatlerce kuyruklarda beklemekte, kimi zamanda dağıtım noktalarına ulaşabilmek için uzun mesafe yol yürümek zorunda. Düşünün ki hane başına dağıtılan su 10 litre ve bunu alabilmek için neredeyse 2 saat sırada bekliyorsunuz.
Çadırlar kadınlar için güvenli değil
Özellikle kadına yönelik şiddetin bu kadar arttığı bir zamanda depremzede kadınlar çadırlarda yaşamak istemediklerini altını çize çize beyan ediyor. Hangi kadınla sohbet etsem, güvenli barınma alanlarının acilen yapılması gerektiğini dile getiriyor. Kadınlar her an korku ile yaşıyor. Karanlık çöktükten sonra çadırdan dışarı adım atmak, ihtiyacınızı gidermek eziyet gibi.
Boşanma sürecinde olan kadınların çoğu güvenli yaşam alanlarına erişemedikleri için eşlerine geri dönmek zorunda kalmış. Bir yakınım, “Devlet Hatay’a gelmedi, sesimizi duymadı. Kadınları ise hiç görmedi, biz yokmuşuz, bizi kendi kaderimize boyun eğmek için yalnız bıraktılar,” dedi.
Peki, çözüm ne?
Deprem bölgesindeki kadınlar, yaşadıkları bu sorunlara acilen çözüm üretilmesini talep ediyor. Hükümet gerçekçi, adil ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldıracak politikalar üretmeli. Bunları yaparken de bu sorunun bizzat muhatabı olan kadınları da sürecin öznesini haline getirmek için bir program ortaya koymalı. İnsanların çadır alanlarından daha güvenli, sağlıklı, ihtiyaçlarını kolayca karşılayabilecekleri güvenli barınma alanları en kısa sürede yapılmalıdır. Kadınların hem bedensel hem de ruhsal sağlıkları belirli aralıklarla takip edilerek yaşadıkları sağlık sorunları en aza indirilmelidir.
Deprem bölgelerindeki kadınların tüm ihtiyaçlarını tespit etmek, dayanışmayı güçlendirmek ve yaşamı yeniden kurabilmek adına koordinasyon merkezleri kurulmalıdır.