Tarihimiz, dünyanın farklı yerlerinden kadınların eşit ve özgür yaşamak, hayatlarına ve birbirlerine sahip çıkmak için dayanışma içinde verdikleri mücadelenin tarihi. 25 Kasım 1960’ta Dominik Cumhuriyeti’ndeki diktatörlük rejimine karşı sürdürdükleri kararlı mücadele nedeniyle vahşice öldürülen Patria, Minerva ve María Teresa Mirabal kardeşler ise mücadelede yitirdiğimiz tüm diğer kız kardeşlerimiz gibi isyanımızda yaşıyor ve bize güç katıyorlar.
Siyonist işgale karşı…
Bugün özgürlük ve eşitlik mücadelemizin en ağırını Siyonist İsrail devletinin işgaline karşı direnen Filistinli kadınlar veriyor. 75 yıldır abluka altında verdikleri mücadele ile bir yandan İsrail apartheid rejiminin saldırılarını durdurmak için direnirken, diğer yandan da emperyalizmin suç ortaklığını teşhir etmeye, patriyarkal-kapitalist sistemin baskılarına karşı hayatta kalmaya çalışıyorlar. Filistin halkına yönelik soykırıma derhal son verilmeli ve Siyonist İsrail devleti ile bütün ilişkiler kesilmelidir! Filistinli kadınların ve Filistin halkının özgürlük mücadelesinin yanındayız!
Erkek şiddetine karşı…
Türkiye’de ise 25 Kasım’a yine çok yönlü sistematik saldırılar altında giriyoruz. Erkek şiddetinin, nefret politikalarının, baskı ve ayrımcılığın, derinleşen ekonomik krizinin sonuçlarını her alanda yaşıyoruz.
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’nun (TKDF) raporu 2023 yılının ilk 10 ayında 350 kadının erkekler tarafından katledildiğini ortaya koyuyor. Yaşamını yitiren 107 kadının ölüm nedeni “şüpheli”, 243 kadının ölüm nedeni ise “kadın cinayeti” olarak kayıtlara geçmiş durumda. Türkiye’de şiddetle mücadele mekanizmalarının tamamına yerleşmiş, kadından yana olmayan ve aileyi odağa alan erkek egemen yaklaşım bu cinayetlerin ve kadına yönelik artan erkek şiddetinin doğrudan sebebidir. Bu yaklaşım ise doğrudan iktidarın erkek egemen tutum ve politikalarından besleniyor, güç alıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkan, nafaka hakkına saldıran, lgbti+ düşmanlığını körükleyen ve son olarak 81 ilde düzenlediği aile çalıştayları kapsamında kadınların ve lgbti+ların özgürlük ve eşitlik mücadelesinin karşısına “güçlü aileleri” koymayı hedefleyen Tek Adam rejimi artan erkek şiddetinin, cezasızlık politikalarının, nefret suçlarının sorumlusudur.
İktidarın aileyi güçlendirme adı altında yapmak istediği; kadınların var olan koşullara itiraz etmelerini engellemek, sosyal yıkımı kadının ücretli ve bakım emeği üzerinden sürdürülebilir kılmak, lgbti+lar üzerinden nefret söylemi geliştirerek toplumsal mücadeleleri marjinalize etmek ve milliyetçi muhafazakâr kitlesini bir arada tutmaya çalışmaktan başka bir şey değil. İşte bu nedenle ailenin güçlendirilmesi politikalarına itiraz ediyoruz!
Bu 25 Kasım’da bir kez daha hatırlatıyoruz: 6284 sayılı yasadan, İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz! Kadınların ve lgbti+ların şiddetten korunması, şiddetin ortaya çıkmasını önleyici tedbirler geliştirilmesi, şiddet mağdurlarını destekleyecek mekanizmaların işletilmesi ve şiddet uygulayanların cezalandırılması için mücadeleye devam ediyoruz!
Ekonomik saldırılara karşı…
Öte yandan, Tek Adam rejiminin politikaları bizleri sadece erkek şiddetine açık hale getirmiyor, aynı zamanda derinleşen yoksullukla da bir kıskaca alıyor.
AKP yönetimi (ve Cumhur ittifakı), 2023 seçimlerinden iktidar süresini uzatarak ve ittifakını genişleterek çıkmış olsa da mevcut ekonomik yıkım nedeniyle rahat bir nefes alabilmiş değil. İktidarı boyunca güvencesiz, sendikasız, düşük ücretli çalışma koşullarını yaygınlaştırmış, sosyal haklarımızı gasp etmiş olan iktidar, şimdi de de sert bir kemer sıkma programı ile karşımızda. Vergi artışları, kamu harcamalarının kısılması, yeni bir özelleştirme dalgası gibi adımlarla “IMF’siz IMF programı” hayata geçiriliyor ve 2024’te yerel seçimlerin ardından vites artıracağı açık. Faturayı emekçilere kesmek anlamına gelen bu adımlar, kadınlar olarak hem ücretli hem ücretsiz emeğimizi doğrudan etkileyecek sonuçlar doğuruyor. Üstelik halihazırda herhangi bir güvenceden yoksun olan göçmen kadın ve lgbti+lar ve halen en temel ihtiyaçları dahi sağlanamamış olan depremzedeler bu durumla çok daha eşitsiz koşullarda baş etmeye çalışıyor.
Baskı ve yıldırma politikalarına karşı…
Apaçık bir sosyal yıkım olan bu durumu örtbas etmek isteyen Tek Adam rejimi, bir yandan da mücadele eden toplumsal hareketlere, muhalif kesimlere, gazetecilere ve siyasetçilere dönük yeni bir baskı ve yıldırma kampanyasını devreye sokuyor. Kürt siyasal hareketine dönük baskı ve yıldırma politikaları izliyor. Feminist ve lgbti+ hareketlerini kriminalize etme çabasını sürdürüyor.
Böylece, bizler tüm bu yıkım ortasında, her açıdan güvencesiz bırakılmaya çalışılıyoruz! Bu sebeple, birlikte var ettiğimiz tek güvencemize, yani dayanışma ve mücadeleye tutunmaktan başka alternatifimiz yok.
25 Kasım’da bir aradayız, sokaklardayız!
Kadına yönelik şiddete karşı mücadele ve uluslararası dayanışma gününde erkek şiddetine, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelime dayalı her türlü ayrımcılığa ve baskıya, ekonomik krizin faturasını emekçilere kesen kemer sıkma politikalarına, emperyalist saldırganlığa ve işgale karşı sesimizi ve taleplerimizi duyurmak ve mücadelemizi büyütmek için sokaklarda, meydanlarda olacağız! Ve mücadelemiz işyerlerimizde, evlerimizde, üniversitelerimizde, sokaklarda, patriyarka ve kapitalizmin elbirliğiyle bizleri tahakküm altına almaya çalıştığı her yerde devam edecek!
Türkiye’den Filistin’e, Arjantin’den İran’a eşitlik ve özgürlük mücadelesini haykıran tüm kız kardeşlerimizin yanındayız!