18 Aralık Dünya Göçmenler Günü… Bu tarih, Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme 18 Aralık 1990’da imzalandığı için seçilmiş. 2000 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 18 Aralık’ın Dünya Göçmenler Günü olarak kabul edilmesine karar vermiş. Peki, 18 Aralık 2023’te, sözleşmenin imzalanmasından 33, Dünya Göçmenler Günü ilanından 23 yıl sonra bunları imzalayan ve ilan eden ülkeler ne yapıyorlar?
Göçmenler, ilginç bir biçimde hem dünyanın istenmeyenleri ilan edilip hem de işgücü açığını kapatmak üzere ülkelere çağrılıyorlar. En yakın örneği, 2023 yılında seçimi kazanan, göçle mücadele edeceği iddiasındaki aşırı sağcı İtalyan hükümeti. “Düzensiz göç”ü engellediğini belirterek çeşitli düzenlemeler yaparken, işgücü açığını kapatabilmek için göçmen beklediğini ilan ediyor. 18 Aralık’ın Dünya Göçmenler Günü ilan edilmesinin nedeni olan sözleşme, “göçmen işçi” kavramına odaklı. Bir yandan ülkelerin yaşadığı krizlerin sebebi olarak göçmenler hedef gösterilirken, öte yandan vatandaşların yapmaya razı gelmediği kötü işler için göçmenler kullanılmaya devam ediliyor.
AKP de yıllardır göçmenleri Avrupa Birliği karşısında koz olarak kullanarak ikiyüzlü ve çıkarcı bir politika izliyor. Düzen muhalefeti ise ekonomik krizden barınmaya, erkek şiddetinden beka sorununa kadar hemen her konuda göçmenleri sorumlu ilan ediyor. Göçmenlerin hepsinin potansiyel cinsel şiddet faili olduğu, bu nedenle kadınların tehlike altında olduğu iddia ediliyor. Üstelik göçmen kadın ve çocuklar erkek şiddetine karşı daha savunmasız durumda oldukları halde… Aynı iktidar sahipleri, göçmenleri de koruyan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıyor, erkek şiddetini önleyecek hiçbir politikayı hayata geçirmiyor, eşit ve özgür bir yaşam mücadelesi veren kadın ve lgbti+ hareketini kriminalize ediyor.
Filistin’de işgalci Siyonist İsrail devletinin saldırılarıyla insanlığın utancı olan olaylar yaşanırken ilk akla getirilenlerden biri, burada yaşananlar nedeniyle göç olup olmayacağı oluyor. Göçmen kavramı, adeta bir makine gibi. Nasıl ki, bir fabrikayı çalıştırırken işe yaramayacak makineler alınmaz ve üretim yapabilecek olan makineler fabrikaya kabul edilirse, göçmenler de benzer mantıkla ülkelere kabul görüyor. Bir göçmenin ülkeye girişinde ne kadar zor durumlardan kurtulmak zorunda olduğu değil, ne kadar işe yarar olduğu önemli.
Göçmenin, insanlığının unutulduğu bu düzenin vitrini de Dünya Göçmenler Günü gibi günler oluyor. Böyle günlerde, uluslararası sözleşmelerde yazan maddeler hatırlanıyor, devletler ve kurumlar tarafından göçmen haklarının ne kadar önemli olduğuna dair konuşmalar yapılıyor, etkinlikler düzenleniyor. Tüm bunlar basında yer bulunca, göçmen işçinin gördüğü insanlık dışı muamele göz ardı ediliyor, yaşanan krizlerin sorumlusu olarak savunmasız durumdaki göçmen işçinin suçlanması kolaylaşıyor. Düzenin asıl sorumlularıysa özel günlerde yaptıkları konuşmalarla kendi gemilerini yürütmeye devam ediyor.
Bu yüzden, göçmenleri günah keçisi ilan eden milliyetçi histeriye karşı çıkmamız; ısrarla hatırlatmamız, anlatmamız gerekiyor: Göçmen emekçiler sınıf kardeşimiz, göçmen kadınlar kız kardeşlerimizdir. Bu nedenle gençlik, kadın ve lgbti+ örgütlerinin göçmen gençlerle, kadınlarla ve lgbti+larla dayanışma dinamiklerini oluşturması ve güçlendirmesi her şeyden daha öncelikli gözüküyor.
Fotoğraf: Serra Akcan / csgorselarsiv.org