2 Aralık günü, başta Filistinli dostlarımız olmak üzere farklı ülkelerden kız kardeşlerimizle Türkiye’den Filistin’e eşitlik ve özgürlük mücadelemizi konuştuğumuz bir etkinlikte bir araya geldik. Amacımız Siyonist İsrail devletinin Filistin işgalini ve işgalin kadınlar üzerindeki etkilerini Filistinli kadınlardan dinlemek, 25 Kasım’ın ardından Türkiye’deki mücadele deneyimlerini paylaşmak ve enternasyonal kadın dayanışmasını güçlendirmenin yollarını konuşmaktı. Etkinliğin ardından, Filistinli dostlarımızın aktarımlarını daha fazla insana ulaştırıp seslerine ses olmak için, onların da isteği üzerine bu yuvarlak masa sohbetinin dökümünü yayımlamaya karar verdik. Türkiye’de erkek şiddeti ve aile politikalarının kısa bir aktarımının ardından Filistin direnişi, işgalin ve patriyarkanın kadınlar üzerindeki etkisi ile buna karşı feminist mücadele/kadın mücadelesi ve Filistinli tutsaklar üzerine konuştuğumuz sohbeti 3 parça halinde yayımlayacağız. Yazıda Siyonist İsrail devletinin özellikle kadınlar olmak üzere Filistinlilere uyguladığı şiddetin ayrıntılı bir şekilde yer aldığı konusunda uyarı eklemek isteriz.
Maha: Kadınların Filistin’de temelde iki türlü şiddete maruz kaldıklarını söyleyebiliriz: biri toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, diğeri ise işgalden kaynaklı devlet şiddeti. İlkinden başlayacak olursak, aslında Filistin yönetimi, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için 2014 yılında CEDAW’ı çekince olmaksızın imzalayarak eşitlik taahhüdünü doğruladı. Ancak feminist örgütlerin 2004 yılından beri kampanyasını yaptığı Aileyi Koruma Yasası onaylanmadığı için önemli bir ayrım ortaya çıktı. Bu kadar kritik bir yasanın onaylanmasında gecikme yaşanması, hükümetin uluslararası taahhütleri yerelde faaliyete geçirme kabiliyeti hakkında soru işaretleri doğuruyor. Aileyi Koruma Yasası aslında toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti ve ayrımcılığı önlemeyi amaçlıyor ve aile içinde istismara maruz kalan kadınlar için yasal destek sunuyor. Böyle kapsamlı bir yasal çerçevenin olmaması sadece kadınlara zarar veren kültürel pratiklerin sürmesine neden olmakla kalmıyor, aynı zamanda Filistin toplumunun toplumsal cinsiyet eşitliği doğrultusunda ilerlemesine de engel oluyor.
Merve: Feminist hareketin bu kanunun uygulanması için hükümeti sıkıştırdığını söylemiştin. Peki bu konuda İsrail’in nasıl bir müdahalesi ediyor?
Maha: Aslında bunun çok karmaşık bir cevabı var ve çok önemli bir soru. Çünkü bahsettiğim gibi, bu yasayı istememelerinin nedeninin bütçe olduğunu iddia ediyorlar. Filistin hükümetinin parasının veya bütçesinin çoğu İsrail’den, vergilerden geliyor; bunun Filistin hükümetine ulaşması için İsrail’den geçiyor. Bu yüzden çok fazla kısıtlama söz konusu. Bir şey daha var. Bundan çok emin değilim ama feminist yoldaşlarımdan duyduğuma göre Hamas ve bazı İslami partiler de bu yasayı reddediyor, bu konuda çok tartışma var. Bu yüzden de yasa hâlâ uygulanmadı. Emin değilim ama bu konuşulan bir şey.
Yasalar hakkında konuşarak başladım çünkü bu, feministler olarak bizim Filistin’de asgari olarak başarmak istediğimiz amaçlardan biri. En azından bizi koruyacak bir yasanın olmasını istiyoruz. Peki bizi neyden koruyacak? Başta da söylediğim gibi, Filistin’de başlıca iki türlü şiddetle karşı karşıyayız. İlki, patriyarkal sistem nedeniyle toplumsal cinsiyete dayalı şiddet.
Nur: Sadece patriyarkal değil, aynı zamanda patriyarkal ve sömürgeleştirilmiş bir toplum.
“Filistin’de toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle işgal şiddetini birbirinden ayıramayız.”
Maha: Kesinlikle öyle. İkincisi de işgal şiddeti. Her ikisi de birbirleriyle bağlantılı. Filistin’de toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle işgal şiddetini birbirinden ayıramayız. Sanırım toplumsal cinsiyete dayalı şiddet derken nelerden bahsettiğimiz konusunda hemfikir olabiliriz. Ev içi şiddet, yasal zorluklar, kadın işçilerin hakları… İşçi hakları demişken, özel sektörde bile kadınların erkeklerden daha az ücret aldığını biliyor muydunuz? Dahası kadınların çok fazla seçeneği de yok. Annelik izni gibi ihtiyacımız olan pek çok şey için hâlâ hükümetle savaşıyoruz.
Beliz: Kadınlar çoğunlukla hangi sektörlerde çalışıyorlar?
Maha: Geçici işler ve eğitim sektörü. İlkokullarda çalışan kadınların yüzde 90’ı asgari ücret almalarını öngören bir sözleşme imzalamaya zorlanıyor ancak gerçekte çok daha az ücret alıyorlar. Şu anda sadece ilkokullarda çalışan kadınlardan bahsediyorum, çünkü bu toplumsal ve ekonomik açıdan gerçekten büyük bir sorun. Örneğin, Filistin’de asgari ücret 1880 şekel, yaklaşık 500 dolar. Ancak gerçekte kadınlar 200 dolar alıyorlar ve işe ihtiyaçları olduğu için bu sözleşmeyi imzalamak zorunda bırakılıyorlar.
Beliz: Kadınlar düşük ücretlerle ilgili olarak mahkemelere gidebiliyorlar mı? Kabul etmek zorunda bırakıldıkları bir sistem var. Bunu biraz açabilir misin?
Maha: Gidebilirler ancak çok uzun bir süreç olur ve çok iyi bir avukat bulmaları gerekir. Ancak işe ihtiyaçları olduğu için sözleşmeyi kabul etmek zorunda kalıyorlar zaten.
Nur: Bununla ilgili bir şey eklemek istiyorum. Mahkemede kime gideceksiniz? Mahkemede kim var? Mahkeme zaten işgalcilerin. İşgalin yasalarını işgalcilere şikâyet etmiş olursunuz. Herhangi bir adalet söz konusu değil. Kadın sorunlarının dışında bunu her türlü temel insan hakları konusunda da görüyoruz. Örneğin 2021’de Kudüs’ün Şeyh Cerrah mahallesinde insanlar ellerinde evlerini terk etmeyeceklerine dair işgal mahkemesinin verdiği belgeler olduğunu söylüyorlardı. O evlerin yarısını yerleşimcilere veren de aynı mahkeme oldu. Yani, kadınların mahkemeye gitme hakkı olsa da, ilk başta haklarını ellerinden almış olan işgalcilerden haklarını istemelerinin bir anlamı olmuyor.
Maha: İşçi kadınlardan ve bunun işgalle bağlantısından bahsediyorduk. Filistinli kadınlar olarak karşı karşıya kaldığımız ikinci şiddet türü elbette işgalden kaynaklanıyor. Ekonomiyle ilgili biraz daha örnek vereceğim. Ne yazık ki Batı Şeria’daki ekonomik durum çok kötü olduğu için kadınlar ya Batı Şeria’daki ya da 48 bölgesindeki yasadışı yerleşim yerlerinde çalışmaya gitmek zorunda kalıyorlar. Bu durum kadınlar için çok tehlikeli. Çünkü Siyonist İsrail hükümetinden çalışma izni almaları gerektiği için bazı kadınlar buralara yasadışı olarak gidiyor. Bunlar ne tür işler? Mutfak, restoran, temizlik gibi çok yorucu işler. Evet, yüksek ücret alıyorlar ama İsrail Filistinlilere daha fazla ücret vermek istediği için değil, İsrail’in ekonomisi iyi durumda olduğu için. Her bölgede kadınlar işgal altındaki topraklara, yasadışı yerleşimlere otobüsle gitmek için sabah 4’te toplanıyorlar. Gittiklerinde günlerce kalıyorlar veya 14-15 saat çalıştıktan sonra aynı gün geri dönüyorlar.
Rabab: Bir buçuk saatlik bir yolculuk yasadışı yerleşimler, Apartheid duvarı veya kontrol noktaları nedeniyle üç saate kadar sürebiliyor.
Maha: Emek piyasasındaki Filistinli kadın işçilerle ilgili bir rapor var. Bundan bahsetmek çok önemli çünkü bu, Filistin hükümeti tarafından yönetilen bölgelerde yaşadığımız sorunlarla ilgili. Bildiğiniz gibi Filistin ne yazık ki Batı Şeria, Gazze, 48 bölgeleri ve Doğu Kudüs olarak bölünmüş durumda.
Rabab: Ve her birinin farklı bir yönetim sistemi var. Bu örnekleri verirken çoğunlukla Batı Şeria’dan bahsediyoruz. Gazze’den bahsetmiyoruz çünkü Gazze güya Filistin yönetimi altında ancak gerçekte Hamas yönetiminde. Gazze ve Batı Şeria Filistin toprakları olarak kabul görüyor, buna rağmen Batı Şeria yasadışı yerleşimlerle dolu ve çoğu kadın buralarda çalışmaya çalışıyor.
Maha: İşte sorun bu yüzden toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle bağlantılı. Zaten zulüm görüyoruz, ekonomik olarak zulme uğruyoruz, sonra da para kazanmak için gidip işgalci Siyonistlere çalışmak zorunda kalıyoruz. Aslında bu Filistinliler arasında da çok tartışmalı bir konu, çünkü bazıları bunu işgali normalleştirmek olarak görüyor. Peki kendi hükümetim bana asgari, sembolik hakları bile sağlayamazken ne yapayım? Hele ki Filistin toplumunda aileler mesela en az beş çocuklu kalabalık aileler iken…
“Yasadışı yerleşimler ve kontrol noktaları yüzünden bir saatlik yolculuk çoğu zaman üç saat sürebiliyor. Bu durum, işgal altında ekonomik zorluk yaşayan kadınları daha savunmasız kılıyor.”
Nur: Çalışmak için Batı Şeria’dan işgal altındaki Filistin topraklarına gitmek zorunda kalan insanlarla ilgili olarak Maha ve Rabab’ın söylediklerine bir şey eklemek istiyorum. Bu sistem kadın erkek herkes için geçerli, erkekler de aynı zulmü görüyor. Ancak kadınlar neden bu durumda daha savunmasız? Rabab’ın da dediği gibi yasadışı yerleşimler ve kontrol noktaları yüzünden bir saatlik yolculuk çoğu zaman üç saat sürebiliyor. Bu durum, işgal altında ekonomik zorluk yaşayan herkes için geçerli ama kadınları daha savunmasız kılıyor. Kadınları kontrol noktalarında askerler tarafından tacize maruz bırakıyor.
Rabab: Bu arada sadece askerler tarafından da değil.
Nur: Evet, sadece askerler değil yolcular, bir taraftan diğerine seyahat eden insanlar tarafından da. Filistinliler orada saatlerce kalıyor ve hiçbir sebep yokken gözaltına alınabiliyor.
Maha: Ben de gözaltına alınmıştım! Ekonomik nedenler bir yana, kontrol noktalarında kadınlar cinsel tacize de maruz kalıyorlar. Ben de bizzat taciz edilmiştim bir kontrol noktasında. Özellikle üstünü aramaya çalışırken vücuduna uygunsuz şekilde dokunuyorlar, seni tehdit ediyorlar. Pek çok tehdit olayı biliyorum. Örneğin “Ya bizimle gelirsin ya da seni çocuklarının önünde soyarız,” diyorlar. Bu gerçekten yaşanıyor.
Rabab: Bu sürekli yaşanıyor; yaklaşık iki ay önce, Gazze’de savaş başlamadan bir hafta öncesinde Batı Şeria’da da yaşandı. Kontrol noktasında dört kadını soyup çocuklarının gözü önünde yürüttüler.
“Filistin’de gerçekte neler olduğunu, gerçek yaşam öykülerini, her gün görüp yaşadığımız olayları anlatmanın daha iyi olduğunu düşünüyorum.”
Maha: Aslında bugün bu konuşmaya hazırlanırken bunlardan bahsetmeyi planlamamıştım. Ancak teorik olarak konuşmaktansa, durumu anlatacak örnekler vermenin önemli olduğunu düşünüyorum. Filistin’de gerçekte neler olduğunu, gerçek yaşam öykülerini, her gün görüp yaşadığımız olayları anlatmanın daha iyi olduğunu düşünüyorum.
Filistin’de ne kadar feminist örgüt olursa olsun yapabildiğimiz şeyler mesela kendimizi savunmak, ekonomik bağımsızlığımızı kazanmak üzerinde bazı eğitimler vermek. Ne yazık ki bu eğitimlerin çoğu Avrupa Birliği ve uluslararası kuruluşlar tarafından fonlanıyor. Bu nedenle Filistin’de feminist faaliyet, bu uluslararası kuruluşların istekleriyle sınırlı kalabiliyor.
Son olarak, bahsetmemiz gereken bir diğer çok önemli konunun da hapishanelerdeki Filistinli kadınların durumu olduğunu düşünüyorum. Tutuklanma süreci şöyle başlıyor: Sabahın 3’ü veya 4’ünde kapınıza dayanırlar, evinizi alt üst ederler. Ardından etrafınızı görmeyin diye gözünüzü bağlarlar, bu tamamen psikolojik bir şey. Sonra soruşturma merkezine götürülürsünüz.
Beliz: Tutuklanmaları için bir gerekçe oluyor mu?
Maha: Aslında bir nedene ihtiyaç yok. Fakat politik olarak aktifsen, evet. Mesela ben hiç tutuklanmadım ama bir keresinde tutuklanmak üzereydim. İkinci neden de başka bir aile üyesini tehdit etmek olabilir. Örneğin, İsrailliler erkek kardeşimi istiyorlarsa kardeşimi ele vermem için beni kaçırabilirler. Ayrıca kontrol noktalarında onları provoke etmeniz de bir neden olabilir. Bir keresinde kontrol noktasındayken askerlere el hareketi yapmıştım. Kadın asker bana bakıyordu, ben de “Ne istiyorsun?” dedim. O da beni dışarı çıkardı, bir saat güneşin altında bekletti. Neredeyse tutuklanıyordum ama tutuklanmadım. Annem benimle birlikteydi ve ağlamaya başladı, o gün beni tutuklamadılar.
Sebepler çok. Soruşturma merkezine vardığınızda… Şu anda hapiste olan çok fazla arkadaşım, kadın arkadaşım var ve onlardan duyduğum hikâyeler gerçekten de inanılmaz. Soruşturma merkezinde yaşananları kastediyorum, hapse gitmeden öncesi. Soruşturma merkezinde seni cinsel olarak taciz ediyorlar.
Rabab: Seni çırılçıplak soyuyorlar.
Maha: Korkunç şeyler yapıyorlar. Çoğu hikâyeyi bilmiyoruz bile. Ben kadınlar için psikolojik destek veren bir merkezde çalışıyordum ve orada bu tür çok şey duydum. Bu kadınların yüzde 90’ı soruşturma merkezinde yaşadıklarını anlatamıyor bile, çünkü çok travmatize edici şeyler yaşıyorlar. Sadece cinsel değil, fiziksel tacize de başvuruluyor. Çok farklı işkence türleri var. Tüm süreç gerçekten de günlerce sürebilir. Size saati söylemezler. Uyumaya çalışırsan uyandırırlar. Serbest bırakılmak istediğinde “Bize isim ver,” diye seni zorlarlar.
Rabab: Politik olarak aktif kişilerin isimleri yani.
Nur: Casusluk yapmak için.
Maha: Mesela benim ailem veya çoğu arkadaşım politik insanlar. Beni soruşturma merkezine götürüp onlar hakkında sorular, kim olduklarını, haklarında ne bildiğimi sorabilirler. Dediğim gibi, soruşturma merkezinde günlerce hatta aylarca kalabilirsiniz. Mahkeme tarihini sürekli ertelerler. Hapiste kaç gün veya kaç ay kalacağınızı kimse bilmez.
Rabab: Buna idari gözaltı deniyor.
Maha: Ardından mahkeme seni tutuklar, diyelim ki üç yıl hapis cezası verir. Hapishanede yaşam çok kötü. Örneğin regl isen günde sadece bir tane ped verirler. Ağrın olduğunda ağrı kesici vermezler. Yerde, çok ince bir battaniye üzerinde uyuturlar. Daha kötüsü, ailelerinin hapishanede ziyaret etmesine izin vermeyerek kadınları cezalandırıyorlar.
Rabab: Günün sonunda bu kadınların çoğu anne ve ister çocuğu ya da kocası ister annesi ya da babası olsun, ayda sadece bir kez aile ziyaretine izin veriliyor. Yani çoğu anne olduğu için çocuklarını görme, ailesiyle birlikte oturma hakkından mahrum bırakılarak da işkence görüyor kadınlar. Bu görüşmelerin çoğunda da arada şeffaf bir paravan oluyor.
Maha: Tüm bu travmanın sonunda, hapisten çıktığında “normal” hayatına dönmek zorundasın. Ve hükümetinin seni desteklemesini istiyorsun. Ekonomik desteğe ihtiyacın var çünkü aylarca, belki de yıllarca mahkûm edilmişsin. Ne yazık ki özellikle kadın tutsaklar için destek sistemi yok. Bunun iki nedeni var. Çoğunlukla kadınlar erkeklere göre daha kısa süre hapiste kalıyor. İkinci neden ise damgalanma, toplumun kendisi. Ne yazık ki çoğu kadın tutsak hapiste başlarına kim bilir neler geldiğiyle, hapiste nasıl cinsel taciz gördükleriyle ilişkilendiriliyor ve bu damgalanma hapisten çıktıktan sonra da peşini bırakmıyor. Bunlar kadın tutsakların hapisten çıktıktan sonra yaşadıkları başlıca iki sorun.
Cemre: Bu yüzden mi böyle bir destek isteyemiyorlar yoksa zaten alamıyorlar mı?
Maha: Hükümetten destek almıyorlar, sadece STK’lardan alıyorlar. Tutsak kadınlar için herhangi bir destek programı yok. Çoğu zaman sadece STK’lar psikolojik destek veriyor, bir ölçüde de mali destek ama bu kadar.
Cemre: Peki hükümetin erkekler için bir destek programı var mı?
Maha: Evet. Örneğin, El Fetih (FKÖ) partisinin üyesi bir tutsaksan, hapisten çıktığında bir işin oluyor.
Cemre: Batı Şeria’daki Filistin yönetimi sağlıyor, değil mi?
Maha: Evet ve sana iki seçenek sunuluyor.
Beliz: Sadece erkeklere mi?
Rabab: Sadece erkeklere. Erkekler siyasette, kadın sorunları politika sayılmıyor!
Maha: Hiç hapisten çıkar çıkmaz hükümetten iş teklifi alan bir kadın bilmiyorum. İşten kastım güvenlik, hükümet işi, polis, bu tür işler. Bir de devlet üniversitelerinde öğrenimini tamamlama seçeneği de sunuyorlar. Bu tüm tutsaklar için geçerli. Mesela üç yıldan uzun süre hapiste kaldıysan hükümet üç yıl sonra her ay sana ödeme yapmaya başlıyor. Ama bu ödeme feragat olarak aileye gidiyor.
Nur: Peki bu Filistin yönetiminin hapishaneleri mi?
Cemre: Batı Şeria’daysan ve El Fetih üyesiysen mi bu destekleri alabiliyorsun?
Maha: Çok değişiyor. Örneğin benim amcam 12 yıl hapiste kaldı. Hapse girdiğinde Hamas üyesiydi, daha 18 yaşındaydı. Ama hapisteyken El Fetih üyesi olmaya karar verdi.
Nur: Mali destek almak için, değil mi?
Maha: Evet. 2016’da hapisten çıktı, o zamandan beri hükümette yüksek maaşlı bir işte çalışıyor.
Beliz: Peki kadınlar daha çok hangi sebeple tutuklanıyor, Hamas’ı destekledikleri için mi?
Rabab: Diğer kadınları veya Filistinlileri desteklemeye çalışıyorsan tutuklanıyorsun, politik bir insan olman yeterli. “Ben Hamas’ı destekliyorum” demene gerek yok. Direnişi destekliyorsan hapse girebilirsin.
Nur: Anladığım kadarıyla, Batı Şeria’da bir Hamas destekçisiysen, sadece işgalciler tarafından ve işgal hapishanelerinde değil, Filistin yönetimi tarafından da tutuklanıp Batı Şeria hapishanelerine girebilirsin, değil mi?
Rabab: Evet, aynen öyle.
Nur: Filistinli kadın tutsaklar Hamas’la veya İslamcı gruplarla, partilerle vs. ilişkilendiriliyor. Tutsak kadınlardan bahsediyorsak iki türlü hapishane olduğunu söylemek gerekir. İki türlü baskı sistemi var: Filistin yönetiminin baskı sistemi ve işgalin baskı sistemi. İki farklı parti veya iki farklı varlık tarafından yönetilen iki farklı hapishane var ve Filistinliler ikisinde de mahkûm edilebilir. Yani Hamas’ı destekleyen kadınlar sadece işgalciler tarafından değil, Filistinlilerin yönettiği Batı Şeria hapishanelerinde Filistin yönetimi tarafından da hapse atılabilir.
“Hangi partiden olursan ol, hapse girdiğinde yine Filistinli bir tutsaksın. Hapishanelerde herkes aynı muameleyi görüyor ve tutsak meselesi bizim için çok hassas bir konu.”
Maha: Bir Filistinli olarak bir şey eklemek istiyorum ve Filistin davasını destekleyen herkesin bu konuda bana katılması gerektiğini düşünüyorum. Hangi partiden olursan ol, hapse girdiğinde yine Filistinli bir tutsaksın. Filistinliler olarak biz şu kişi Hamas’ı desteklediği için hapse girdi demiyoruz. Çünkü hapishanelerde herkes aynı muameleyi görüyor ve tutsak meselesi bizim için çok hassas bir konu. Kadın ya da erkek fark etmeksizin tutsakların hapisten çıktıktan sonra ne yaptıkları veya neden hapse girdikleri başka bir mesele. Bu çok hassas bir konu ve hangi partiden olurlarsa olsunlar aynı şekilde ele alınmalı. Sadece bunu netleştirmek istedim.
Nur: Evet, herkes aynı muameleyi görüyor, hem erkekler hem de kadınlar baskı altında ancak yine de kadınların gördüğü baskı daha fazla. Sadece baskı görmekle kalmıyor, hedef de alınıyorlar. Erkekler için olan destek programlarının kadınlar için olmamasının nedeni bence kadınların sömürgeci Siyonist varlık tarafından hedef alınması, çünkü kadınlar geleceğin direnişini doğuran insanlar. Filistinli insanları doğuruyorlar. Zaten ana fikir bu insanlara etnik temizlik uygulamak. Yani direnişe daha fazla insan katan ana kaynağı hedef alırsanız bu insanları etnik olarak temizlemek, öldürmek de kolaylaşır. Yani geleceği yok etmekten bahsediyorum. Bu nedenle kadın tutsaklar sadece toplumsal, politik veya insani bir mesele değil; kadınların hedef alınmasının kesinlikle sömürgeci bir araç da olduğunu düşünüyorum.
İpek: Doğurganlıklarını ortadan kaldırmak aslında.
Maha: Bu gerçekten çok önemli bir nokta. Hapisten çıktıktan sonra çoğu kadının doğuramadığını biliyor musunuz? Bu çok ciddi bir sorun. Yani sağlık açısından, fiziksel olarak hamile kalamıyorlar.
Rabab: Çünkü hiç hijyenik olmayan yerlerde ve durumlarda kalıyorlar. Regl olduklarında günde sadece bir tane ped veriliyor. Bu o kadar sağlıksız ki çok fazla enfeksiyona yol açıyor ve bu enfeksiyonlar da doğurganlığı etkiliyor. Su bile temiz değil; duş almak, özbakımını yapmak gibi şeyler için yeterince suya erişimleri yok. Sadece bu da değil. Verilen yemekler bile ya pişmemiş, ya çok az miktarda ya da günde bir öğün. Bu da hormonları etkiliyor ve hormon dengesizliğine yol açıyor. Kadınların doğurganlığını ve sağlığını etkileyen çok fazla faktör var.
İpek: Bu o coğrafyadaki kadınlar için çok büyük bir travma da aynı zamanda.
Söyleşinin ikinci bölümünde Filistin’de kadın hareketinin araçları ile olanakları ve aynı zamanda Siyonist İsrail’in ikiyüzlü lgbti+ politikaları üzerine konuşmaya devam edeceğiz.