2 Aralık günü, başta Filistinli dostlarımız olmak üzere farklı ülkelerden kız kardeşlerimizle Türkiye’den Filistin’e eşitlik ve özgürlük mücadelemizi konuştuğumuz bir etkinlikte bir araya geldik. Amacımız Siyonist İsrail devletinin Filistin işgalini ve işgalin kadınlar üzerindeki etkilerini Filistinli kadınlardan dinlemek, 25 Kasım’ın ardından Türkiye’deki mücadele deneyimlerini paylaşmak ve enternasyonal kadın dayanışmasını güçlendirmenin yollarını konuşmaktı. Etkinliğin ardından, Filistinli dostlarımızın aktarımlarını daha fazla insana ulaştırıp seslerine ses olmak için, onların da isteği üzerine bu yuvarlak masa sohbetinin dökümünü yayımlamaya karar verdik. Sohbetimizi 3 parça halinde yayımlıyoruz. İlk bölümde İsrail’in Filistin işgalinin Filistinli kadınlar üzerindeki etkisini, bununla iç içe geçen patriyarkayı ve Filistinli tutsakları konuşmuştuk. Bu ikinci bölümde Filistin’de kadın hareketinin araçları ile olanakları ve aynı zamanda Siyonist İsrail’in ikiyüzlü lgbti+ ve kadın politikaları üzerine konuşuyoruz.
Cemre: Şu ana kadar verdiğin bilgiler çok da bilmediğimiz bir tarafa dairdi ve önemli bir karşılığı oldu. Şimdi biraz da oradaki kadın hareketinin durumundan bahsedebilir misin? Feministler, solcu kadınlar veya mücadele içindeki kadınlar bağlamında. Daha çok hangi politik örgütlenmelerin içindeler? Ayrı örgütlenmeleri var mı? Hamas’a nasıl bakıyorlar? İşgale nasıl baktıklarını tabii ki tahmin ediyoruz. Bunlara dair de bildiğin ya da aktarabileceğin kadarıyla bilgi verebilir misin?
Maha: Filistin meclisi ile başlayayım. Filistin hükümetinde, her organda kota sistemi dediğimiz bir sistem var. Genel ve yerel seçimlerde bu kota sistemi uygulanıyor. Emin değilim fakat yüzde 15 veya yüzde 25’i kadın olmalı. Yılı tam hatırlamıyorum ama birkaç yıl önce bu oran sadece yüzde 3’tü. Şu anda daha iyi. Mesela El Fetih’i düşünelim, meclisin yüzde 25’i kadın olmalı. Eğer oylama sonucunda kadın yoksa, en az oy alan üç erkek yerine en çok oy alan üç kadın konuyor. Bu hükümetin tamamı için, Filistin’de yapılan tüm oylamalar ve seçimler için geçerli. Bu, feminist örgütler arasında çok tartışmalı bir konu, kadınların bu kota sistemiyle ilgili tartışmalı görüşleri veya eleştirileri var. Bazıları bu sistemin kötünün iyisi olduğunu, politikada yer alabilmek için en azından böyle bir aracımız olduğunu söylüyor. Bazıları da kadınların politikada var olabilmeleri için neden bir kotaya ihtiyacımız olsun ki, diyor. Yani feministler arasında da böyle iki yönlü bir tartışma var.
Elbette Halide Cerrar, Leyla Halid gibi meşhur politik kadınlar var, bu isimleri duymuşsunuzdur. Bunlar Filistin’de politika sahnesine çıkmış çok ünlü ve politik figürler.
Rabab: Bugüne baktığımızda iktidara yakın olmayan, gerçekten Filistinli kadınların sesi olabilecek kadınları çok nadir görüyoruz. Filistin yönetiminin sesini duyurduğu kadınlar da çoğu zaman kadın düşmanı politikaları destekleyen kadınlar oluyor.
Nur: Bence bu Ortadoğu bölgesiyle alakalı ve Ortadoğu’daki kadınların durumunun birbirleriyle bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Mesela geçmişte Halide Cerrar, Leyla Halid gibi isimler efsaneler yarattılar ancak belli bir noktaya kadar. Leyla Halid şimdi nerede? Elbette yaşıyor, 80 yaşında, konferanslara katılıyor, Filistinlilerin sesi ama Filistin’e geri dönebiliyor mu? Hayır. Politik katkıda bulunabiliyor mu? Hayır, yapamıyor. Diğer yandan, Halide Cerrar politik katkıda bulunuyor ama Siyonist varlıkla veya İsrail işgaliyle suç ortaklığı yapan El Fetih veya Filistin yönetimi çatısı altında.
Merve: Bu suç ortaklığını biraz açabilir misin?
Maha: Mesela bu isimler geçmişte, 80’lerden veya Oslo’dan önce direnişe politik katkı sunan insanlardı. Ama Halide Cerrar bugün, İsrail işgaliyle suç ortaklığı yapan Filistin yönetiminin bir parçası.
Rabab: Sesini yükseltmek, haklarını savunmak istiyorsan Filistin yönetiminin çatısı altında savunacaksın sonuçta. Ve onların istediklerini söyleyeceksin. Ve iktidara yakın olacaksın. Herkes sesini duyacak ama izin verilen ölçüde.
“İslamcı hareketler yükseldikçe sadece politikada ve direnişte değil toplumsal olarak da kadınların katkısı azalıyor.”
Nur: Filistinliler durumu Oslo öncesi ve Oslo sonrası olarak değerlendiriyorlar. Ancak daha geniş bir açıdan bakarsak, 80’lerden sonra olmak üzere Ortadoğu’da Vehhabiliğin veya daha İslamcı hareketin yükselmeye başladığı belirli bir nokta var. Ve elbette bunun kadınların sesinin daha az duyulmasıyla, direnişte daha az kadın olmasıyla, geçmişte direnişte çok çok etkili olan Leyla Halid gibi kadınların artık olmamasıyla bir ilgisi var. Mesela neden Filistin’deki her partide direnişe katılan kadınlar varken direnişin en güçlü partisi olan Hamas’ta kadın yok? Çünkü bu da Vehhabilik veya İslamcı hareketlerle bağlantılı. Bu hareketler yükseldikçe sadece politikada ve direnişte değil toplumsal olarak da kadınların katkısı azalıyor. Evet, Oslo öncesi ve Oslo sonrası olduğu doğru ama sadece Filistin değil, İsrail ve başka ülkeler de dahil tüm Ortadoğu’da İslamcı hareketin yükselmesinden önce ve de sonrası söz konusu. Bunların hepsi aynı zaman diliminde yaşandı.
Cemre: Ama bir yandan hâlâ muhalif, mücadele içinde kadınlar var. Peki onlar kendilerine nerede alan buluyor? Hangi partilerin ya da örgütlenmelerin içinde ya da bağımsızlar mı?
Maha: Cevabımın ikinci kısmı da buydu. İlki kadınların Filistin hükümetine katılımı. Bahsetmek istediğim diğer konu da sivil toplum kuruluşları. Feminist STK’lar bile aslında partilerin bir parçası. Örneğin, benim çalıştığım yer sol bir partiye bağlı ancak parti feminist örgütü de destekliyor.
Cemre: Paylaşmanda sakınca yoksa neydi bu feminist örgütün adı ve hâlâ aktif mi?
Maha: Çalıştığım yerin adı Filistin Kültürel Aydınlanma Forumu’ydu. Bu bir kültür merkezi ve bu merkezin benim de çalıştığım Kadın Destek Merkezi ve Travma İyileşme Merkezi diye iki ayrı şubesi daha var.
Cemre: Hangi sol partiye bağlı?
Maha: Filistin Halk Kurtuluş Cephesi. Bizim faaliyetlerimizde bile partinin kabul etmediği hiçbir şeyi yapamıyorduk, özellikle fon alma konusunda.
Cemre: Fonu nereden buluyordunuz?
Maha: Amerikalı bir kuruluş olan USAID’den hiçbir fon kabul etmiyoruz. Bazı uluslararası kuruluşlar koşulları kabul etmediğiniz sürece fon vermiyor. Koşullu fonlama yani. Size bu fonu veriyoruz ama karşılığında, örneğin, iki devletli çözümü kabul edeceksiniz diyebiliyorlar. Benim çalıştığım kurum ilginç bir şekilde Güney Kore’den fon alıyordu. Güney Kore’deki bu örgüt sol bir örgüttü ve çok küçüktü.
Merve: Bu bağlantı nasıl kuruluyor?
Maha: Bilmiyorum, keşke bilsem. Filistin’e gelen çoğu gönüllü durumu görüyor, neler yaşadığımıza bizzat şahit oluyor. Ülkelerine döndüklerinde “Hatalıymışız, buraya gelene kadar Filistin hakkında hiçbir şey bilmiyormuşuz,” diyorlar. Bu yüzden de ülkelerine dönünce Filistin’i desteklemeye karar veriyorlar.
Danimarka ile de böyle olmuştu, oradan Youth Action adlı bir gençlik örgütünden fon almıştık. Filistin’e gönüllü olarak gelip örgütümüzü ziyaret etmişlerdi. Durumu gördüler ve Danimarka’ya dönünce Filistin’de çalışma yürütebilmemiz için bize fon bulmak üzere bağış toplama çalışması yaptılar.
Merve: Bunlar hep STK bağlantıları. Başka neler var?
Maha: Aslında mesele bu. STK’ların çoğu Avrupa Birliği, World Vision, USAID vs.den fon alıyor. Bu STK’ların çoğunda kadın sorunlarıyla ilgili çok fazla çalışma yapıyoruz. Kendi kurumumdan örnek vereyim. Üç türde çalışma yürütüyorduk. İlki, travma yaşayan ve gerçekten birileriyle konuşmaya ihtiyacı olan kadınlara psikolojik destek. Travmaları için ilaç kullanmaya ihtiyacı olan kadınlara psikiyatrik yardım da sağlıyorduk. Ayrıca avukat tutmaya gücü yetmeyen kadınlara ücretsiz hukuki destek veriyorduk. Bazı kadınlara biraz mali destek de veriyorduk, örneğin kendi projelerini başlatmaları için cüzi bir miktar para gibi. Son olarak da, en kötü senaryolarda, polisle irtibata geçiyorduk. Ev içi şiddet vb. nedenlerle istismar edilen ve acil desteğe ihtiyacı olan kadınlar için bir acil yardım hattımız vardı. Sadece benim kurumum değil, çoğu feminist örgüt bu şekilde çalışıyor: Psikolojik, hukuki ve acil destek sağlıyor.
Cemre: Bu tür STK’lar dışında kadınların politik bir örgütü var mı veya bunu kurmaları yasal mı?
Beliz: Veya bağımsız kolektifler vb. var mı?
Maha: Evet, yasal. Ancak dediğim gibi bu STK’ların çoğu doğrudan olmasa bile bir şekilde partilerle bağlantılı. İki türlü örgüt var. Biri STK’lar, diğeri de hükümetin merkezleri ve örgütleri. Ayrıca Güvenli Ev adında, kısmen polisle bağlantılı bir merkez de var. Burası kadınların gerçekten evlerine dönemedikleri, aksi halde can güvenliği riski yaşadıkları acil durumlar için.
Rabab: Tabii orada daha fazla istismara uğrayıp uğramadıklarını bilmiyoruz.
Merve: Yani hükümete bağlı bir kurum mu?
Maha: Evet ama aynı zamanda STK’lar tarafından işletilip denetleniyor.
Merve: Kadın sığınmaevi gibi bir şey mi peki?
Maha: Biraz. Neden hem STK hem de hükümet bir arada derseniz, bazı durumlarda polisin dahil olması gerekiyor. bu yüzden Güvenli Ev için STK ve hükümet beraber çalışıyor.
Şahsen de tanık olduğum üzere çoğu feminist ve kadın STK çalışanı işgal tarafından çok sık tutuklanıyor ve bazen tehdit ediliyor. Benim feminist rol modellerimden biri olan Sabah Selami iki yıl önce tutuklandı ve hâlâ hapiste. Onunla bizzat tanıştım ve ondan eğitim aldım.
Cemre: Bağımsız bir feminist mi?
Maha: Hayır. Al Muntada adında bir STK’nın yöneticisi ve avukat. Bu konuyla ilgili bir şey daha eklemek istiyorum. Eğer bir STK kadınlar için eğitim vermek istiyorsa ve bir eğitmen lazımsa partisinden olmayan veya ideolojisini desteklemeyen bir eğitmenle birlikte çalışmıyor. Politik olarak karşı karşıya olduğumuz böyle bir mesele de var.
Beliz: Sen çalıştığın yerde mi eğitim aldın?
Maha: Evet, benim örgütüm şöyle bir sistem benimsedi. “Haydi şimdi bu eğitimi yapalım da evinize dönün,” demekle yetinmiyoruz. Kadınları gerçekten eğitip, feminist örgütlerin nasıl çalıştığını görmeleri için onları başka kurumlara gönderiyoruz. STK’da kadınlar için çok fazla eğitim düzenliyoruz. Örneğin onları CEDAW gibi koruyucu yasalar veya mali proje yönetimi gibi konularda eğitiyoruz.
Rabab: Aslında kadın faaliyetlerinde en aktif olanlar STK’lar ama günün sonunda bunlar da politik bir ideolojiyi benimsiyor ve onları mali olarak destekleyen siyasi partiler var. STK’lar güvenli bir şemsiye, bir koruyucu işlevi gördüğü için bu şekilde hareket ediliyor ama en nihayetinde kesinlikle bir siyasi partinin veya siyasi bir ideolojisinin bir parçası oluyorlar.
Cemre: Burada STK’lar daha politika üstü bir yerde konumlanıyorlar ama görüyoruz ki orada STK’lar farklı partilerin doğrudan araçları konumundalar. Bu yüzden ilk başta anlayamadık ama şu anda daha net oldu.
Merve: Evet, bu yüzden bu kadar irdeledik. Çünkü burada parti ve STK ilişkisi daha farklı. Bu yüzden oradaki bağlantıyı öğrenmek istedik. Söylediğin gibi, STK’lar çoğunlukla sol partilerin bir parçası veya sol partilerle bağlantılı ama AB veya başka ülkelerden fon alıyorlar. Bu da bazı koşulları kabul etmek zorunda oldukları anlamına geliyor.
Maha: Kesinlikle.
Merve: Bu yüzden STK’lar dışında hareket etmeye çalışan gruplar veya ideolojiler var mı bilmek istiyoruz. Ya da o ortamda bu mümkün mü?
“Kadınları özgürleşmeden Filistin de özgürleşmeyecek.”
Maha: Aslında mesele bu. Bu yüzden Filistin’de STK’lar çok hassas bir konu. STK’lar kendilerine özgürlük örgütü adını veremediği için bu tür kültürel organizasyonlarımız var, bu bir araç gibi. Filistin’de STK’larla ilişkili olmayan sadece bir tane feminist hareket var. Adı Tal’at hareketi. Herhangi bir STK’nın parçası değiller. Bireysel olarak kadınlardan oluşuyor.
Rabab: Herhangi bir etiket altında olmadan aynı kaygıları, aynı hedefi paylaşan kadınlar.
Nur: Özgürlük yanlısı bir hareket.
Merve: Bizim İspanya’daki kardeş partimiz birkaç yıl önce bu hareketten Filistinli bir kadınla röportaj yapmıştı.
Maha: Sanırım kimden bahsettiğini biliyorum. Tal’at, Filistin’de çok güçlü bir feminist hareket. Çok sıkı protestolar düzenliyorlar. Herhangi bir STK veya hükümet ile bağı olmayan, tamamen bağımsız bir grup.
Merve Budour Hassan ile röportaj yapmışlardı. Tanıyor musunuz?
Rabab: Tabii ki.
Merve: Sanırım 2021 yılındaydı, röportajın başlığı “Kadınları özgürleşmeden özgür bir Filistin olmayacak.”
Nur: Evet, bu bir slogan.
Maha: Bu slogandan bahsetmek istiyordum. Kadınları özgürleşmeden Filistin de özgürleşmeyecek. İngilizcesi veya Türkçesi kulağa garip geliyor olabilir ama Arapçası gerçekten çok güçlü.
Cemre: Peki Tal’at hareketi ve STK’lar arasında ortak toplantılar, ortak protesto veya kampanyalar gibi bir bağ var mı?
Maha: Günün sonunda aynı şeye inanıyoruz. Kadınların özgür olması gerektiğine, kadın haklarına, feminist ilkelere inanıyoruz. Yani elbette bir bağ var. 2020 yılında Tal’at hareketiyle iletişime geçmeye çalışmıştık ama o sırada koronavirüs pandemisi başladı ve toplantı iptal oldu. toplantıyı yapamadık ama bir şeyler yapmayı planlıyorduk. Özellikle korona zamanında Filistin’de ev içi şiddet arttı çünkü ne yazık ki erkekler evde çıldırıyordu. Bundan dolayı o zamanlar Tal’at ile iletişime geçtik. Sokaklara çıkıp bir şeyler yapmak istedik. Aynı zamanda Tal’at üyelerinin merkezimizde eğitim vermelerini, konuşmalar yapmalarını istemiştik. Ancak yapamadık çünkü özellikle o dönemde her yer kapandı.
Rabab: Tal’at hareketi işgal altındaki bölgede, özellikle Hayfa’da daha güçlü.
Nur: Bu aslında çok komik çünkü özgürlük çağrısı yapan tek feminist hareket işgal altındaki topraklardaki bir hareket. Batı Şeria’daki feminist hareket bunu yapmıyor.
Merve: Neden?
Maha: Bölgesine göre değişiyor. Örneğin Cenin daha muhafazakâr bir bölge. Ve bir de erkekler aptal! Mesela sokağa çıkıp “Kadınlar için özgürlük istiyoruz” dediğinizde “Siz kadınların çıplak olmasını mı istiyorsunuz?” derler. Bu kadar aptallar. Hayfa’da veya Ramallah’ta kadınların protesto düzenlemesi daha kolay çünkü -bunu söylediğim için üzgünüm ama- bunlar daha açık bölgeler.
Nur: Bu da konuyu aslında hangi bölgelerin özgür olup hangilerinin olmadığına ve sömürgeci Siyonist sistemin bunu mor badana için nasıl kullandığına, “Bakın Hayfa’da kadınlar eylem yapabiliyor. Biz Filistinli kadınları destekliyoruz,” demek için kadın mücadelesini nasıl kullandığına getiriyor.
Merve: Çok kritik bir nokta.
“İsrail’de kadınların da orduya katılabilmesinin kadınlar için güçlendirici olduğunu söylüyorlar ancak bu kadınların Filistinli kadınları öldürdüğünden neredeyse hiç bahsetmiyorlar.”
Nur: Evet. Yani İsrail devleti tüm bunları kullanarak bir propaganda oluşturuyor. Sosyal medyada en çok kullandıkları şeylerden biri de İsrail ordusu IOF’ye kadınların da katılabilmesi. Bunun kadınlar için güçlendirici olduğunu söylüyorlar ancak bu kadınların Filistinli kadınları öldürdüğünden neredeyse hiç bahsetmiyorlar. Bizim mücadelelerimizi kullanarak suçlarının üstünü böyle kapatıyorlar. Sadece kadın mücadelesini değil, kuir mücadelesini de.
Rabab: Pembe badana yapıyorlar.
Nur: Bunun Siyonist sistem için sadece politik değil ekonomik katkısı olduğunu da düşünüyorum. Tel Aviv’i gökkuşağı bayraklarıyla dolu bir şehir olarak gösteriyorlar ve Onur ayı boyunca Coca Cola gibi kapitalist şirketler tarafından kullanılan bir pazarlama stratejisi kullanıyorlar. Bunu ekonomik fayda elde etmek, kapitalist sistemden daha da fazla yararlanmak için yapıyorlar. Yani bu sadece işgale değil ekonomilerine de yardımcı oluyor. Özellikle Onur ayında ABD’den, Avrupa’dan tüm dünyadan insanların İsrail’e geldiğini görüyoruz çünkü İsrail kendisini Ortadoğu’daki tek demokrasi olarak pazarlıyor. Sanırım İsrail, Onur yürüyüşlerine politikacıların katıldığı tek Ortadoğu ülkesi. Tel Aviv Belediyesi düzeyinde bile Onur demeçleri veriliyor. Bu yürüyüşleri yapmaları için geylere ve kuirlere fon veriyorlar. Neden? Kuir dostu oldukları için mi? Elbette hayır, İsrail kuirlere baskı uyguluyor. İsrailli kuirleri de hapse atıyor. Ama kuir dostu görünüyor ki turistleri cezbetsin. Bu, Onur turizmi adı altında yeni bir turizm türü. Yani ekonomik olarak daha da kalkınmak ve Filistinlilerin üzerinde tahakküm kurmak için kuir mücadelesini de sömürgeci bir araç olarak kullanıyorlar.
Bir başka örnek olarak, ordudaki kadınların başka kadınları öldürmesinin yanı sıra İsrail başkalarının gözündeki imajını iyileştirmek için feministleri ve kadın özgürlüğünü de kullanıyor. Bunu yaparken bir yandan da Etiyopyalı Siyah Yahudilere ırkçılık yapıyor, onların üzerinde üreme şiddeti uyguluyor. Siyah Yahudiler sırf siyah oldukları için daha fazla çocuk doğurmasınlar diye onlara rızaları dışında doğum kontrol yöntemleri dayatıyor. Çünkü Avrupalı Yahudi değil Siyah Yahudi onlar. En kötü muameleyi görüyorlar. Özellikle de kadınlar.
Merve: Etnik proje aslında.
Nur: Aynen öyle.
Beliz: Bu doğum kontrol yöntemlerini rızaları olmadan nasıl uyguluyorlar?
Nur: Örneğin hastaneye gittiklerinde.
Merve: Ne kadar demokratik bir ülke!
Nur: Aynen. Bir yandan “Bakın, işgal altındaki topraklarda yaşayan Filistinli kadınlar özgür çünkü biz Filistinlilerin özgürlüğünü destekliyoruz,” derken bir yandan da kadınlara sırf siyah oldukları için baskı uyguluyorsun. Bu çok saçma. İnternette “Özgür Filistin” diyenlere şöyle diyen aptal Siyonistler var: “Hamas’tan özgür Filistin. Biz tüm bunları Hamas’tan kurtulmak için yapıyoruz çünkü İslamcılar kadınlara hak ettikleri özgürlüğü vermeyecek ve kuirleri, geyleri öldürecek. Biz kurtarıcıyız. Biz, Hamas’tan tamamen kurtularak kadınları ve kuirleri kurtaracak olan Gazze’nin İsa’sıyız.” Peki, Gazze’yi bombalarken özgür kılacağını iddia ettiğin kadınları ve kuirleri öldürmüş olmuyor musun? Katlediyorsun onları.
İpek: Siyah Yahudilerin “saf” Yahudi olmadığını düşünüyorlar yani.
Merve: Evet, Nazizm gibi.
Nur: Nazizm ve ırkçılık.
Söyleşinin üçüncü ve son bölümünde Siyonist İsrail devletinin ikiyüzlü politikaları üzerine konuşmaya devam edecek ve enternasyonal dayanışma ihtiyacından bahsedeceğiz.