2 Aralık günü, başta Filistinli dostlarımız olmak üzere farklı ülkelerden kız kardeşlerimizle Türkiye’den Filistin’e eşitlik ve özgürlük mücadelemizi konuştuğumuz bir etkinlikte bir araya geldik. Amacımız Siyonist İsrail devletinin Filistin işgalini ve işgalin kadınlar üzerindeki etkilerini Filistinli kadınlardan dinlemek, 25 Kasım’ın ardından Türkiye’deki mücadele deneyimlerini paylaşmak ve enternasyonal kadın dayanışmasını güçlendirmenin yollarını konuşmaktı. Etkinliğin ardından, Filistinli dostlarımızın aktarımlarını daha fazla insana ulaştırıp seslerine ses olmak için, onların da isteği üzerine bu yuvarlak masa sohbetinin dökümünü yayımlamaya karar verdik. Sohbetimizi 3 parça halinde yayımlayacağız. İlk bölümde İsrail’in Filistin işgalinin Filistinli kadınlar üzerindeki etkisini, bununla iç içe geçen patriyarkayı ve Filistinli tutsaklar; ikinci bölümde ise Filistin’de kadın hareketinin araçları ile olanakları ve aynı zamanda Siyonist İsrail’in ikiyüzlü lgbti+ ve kadın politikaları üzerine konuşmuştuk. Bu son bölümünde Siyonist İsrail devletinin ikiyüzlü politikaları üzerine konuşmaya devam ediyor ve enternasyonal dayanışma ihtiyacından bahsediyoruz.
Nur: Etiyopyalı Yahudilere Beta İsrail adı veriliyor. Kapalı topluluklar halinde yaşıyorlar. Tek hedefleri İsrail’e gitmek. Biliyorsunuz, dünyanın her yerinden Yahudilerin İsrail vatandaşı olabilmesini sağlayan doğuştan kazanılan hak diye bir şey var İsrail’de. Ama Etiyopyalı Siyah Yahudilere bu hak verilmiyor. Sadece orada çalışmaya gitmiş olman lazım. Siyah kadınların hepsi eğitim veya beceri gerektirmeyen, temizlik, hizmetçilik, bebek bakıcılığı gibi işler yapabiliyorlar. Ve dediğim gibi doğum yapmalarına izin yok. Ortadoğu’daki tek demokratik ülke işte bu. İşgal bu işte.
Rabab: Günün sonunda İsrail varlığı aslında şeriatçı. Evet İslamcı değil ama geylere, kuirlere karşı.
Beliz: Tabii ki, din devleti sonuçta.
Nur: “Biz seküler bir ülkeyiz,” diyorlar ama bir yandan da “Bize bunu Tanrı bahşetti, bunu bize Tanrı vaat etti,” diyorlar. Seküler misiniz yoksa dindar mı? Spesifik bir referansları yok. Hangisi ajandalarına hizmet ederse onu kullanıyorlar. Toprakları istediklerinde şeriatçılar, iş paraya ve ekonomiye gelince gey dostu, kadın dostu, sekülerler.
Sonuç olarak, kabul edilebilecek tek şeyin Siyonist yerleşimlerin tamamen ortadan kalkması, bölgedeki Siyonist varlığın tamamen yok olmasından başka bir şey olmadığını düşünüyorum.
Merve: Bu görüşe biz de katılıyoruz.
Nur: Nehirden denize özgür Filistin. Demek istediğim bu.
Cemre: Ve iki devletli çözüme hayır.
Merve: Tek devletli çözüm, o da Filistin Devleti.
Cemre: Ne yazık ki Türkiye’de bunu söyleyen çok fazla ekip yok.
Nur: Komik bir şekilde Mısır’da da yok. Geleneksel Mısır solunun çoğu iki devletli çözümü destekliyor. El Aksa tufanının başlaması, iki devletli çözümden yana olanlarla tartışma olanağı da sundu aslında.
İpek: Burayı biliyoruz. Peki ya o coğrafya? İki devletli çözümü destekleyenler bunu nasıl gerekçelendiriyor? Tüm bu yaşananlardan sonra…
Maha: Mısır zaten Siyonizmle Camp David barış anlaşmasını imzaladı.
Nur: Mısır açısından, bir de Arap coğrafyası açısından açıklayacağım. Mısır, 1948’den 1973’e kadar İsrail sömürgesiydi. Hatta bu tarihi İsrail’in ülkeden tamamen çıktığı 1976 yılına kadar uzatabiliriz. Ardından 1978’de bir barış anlaşması imzalandı. Böylece Mısır, İsrail Devleti’ni bölgede tanıyan ilk ülke oldu. O süreçte Enver Sedat Tel Aviv’i ziyaret etti. Ardından, Maha’nın da dediği gibi Camp David Anlaşması yapıldı. Camp David İsrail’i devlet olarak tanımakla kalmadı, aynı zamanda Filistinlilerin bölgede var olma hakkını da ortadan kaldırdı çünkü bu anlaşma Oslo’dan da önceydi. Mısır, Ortadoğu’da askeri açıdan en güçlü ülkelerden biri. Golan Tepeleri’nde savaştılar, Suriye’de savaştılar, Sina’da savaştılar ve Filistin’de de savaştılar. Ancak Camp David’den sonra Filistin’de daha fazla savaşmalarına izin verilmedi, Golan’da da aynı şekilde. Bu anlaşma yüzünden Golan hâlâ işgal altında, Filistin bugün hâlâ işgal altında. Elbette Filistin işgalinin tek nedeni Mısır değil ama büyük bir rol de oynamış oldu.
Beliz: Bu anlaşmadan sonra Mısır Cumhurbaşkanına Nobel Barış Ödülü verilmiş.
Nur: Mısır’da solcuların daha ulusalcı olmasının nedeni bu. Ülkelerini önemsiyorlar ve İsrail’le bir savaşa daha girmek istemiyorlar. Mısır’da durum bu, yani herhangi bir gerekçe yok aslında. Bu, boktan politikalar yapmak ve İsrail’i tanımak için de bir gerekçe değil ki. Camp David için herhangi bir neden göremiyorum. Savaşı kazanmışken, sömürgecilikten kurtulmuşken İsrail neden tanınıyor, bunu ne amaçla yaptılar? Şahsen ben İsrail’le barış anlaşmasından yana değilim.
İpek: Bunun emperyalizmle de alakası var. Kendine ait bir himayesi yok çünkü. Arap coğrafyasında antiemperyalizm ve antikapitalizm birlikte gitmediği için zaten sıkıntı oluyor. Hepsi aslında kendince ulusalcı. Lübnan da mesela İsrail’le az çatışmadı ama o da yalnız kaldı. Mısır barışı sağlamış, demin Nobel Barış Ödülü dedin hiç şaşırmadım. Peki kimin barışıydı bu? Bizlerin değil. Orada hiçbir hükümeti biz seçmedik. Ne Mısır’daki seçim demokratikti ne diğerlerinde. Hakikaten sosyalist feminist bir devrime ihtiyaç var, belki de bir örneği olur oralar. Her şey iç içe geçmiş durumda zaten. Burada konuştuklarımız o kadar kıymetli ki, baktığınızda bunları Google’da bulamıyorsunuz.
Rabab: Özellikle Türkiye’de, Filistin’deyken Google’da arayıp bulduğum şeyleri bulamıyorum.
İpek: Oradan buraya bilgi akışı az. Örneğin, 80’lerde herhalde buradaki solcu yapılardan gidenler var ama onda da erkekler gidiyor zaten. Gerilla yöntemini öğrenip geri gelmişler. Politika taşımamışlar buraya. Ama bir bilgi akışı; enternasyonalist, anti-Siyonist bakış açısı yok. Arap feminist tarihi Google’da çok az, yakın bir zamanı anlatan içerikler bulabildim. En çok İran çıkıyor mesela. Ama sadece İran yok ki.
Şöyle bir şey de var. Demin Merve’ye de söylemiştim; coğrafyalar yakın ya, bu anlattıklarınızı bizim coğrafyada da yaşayan kadınlar var. Kürt kadınlar mesela… Ya da sol partilerin içerisinde bile kadınların yaşadıkları, sırf kadın olduğumuz için yaşadığımız sorunlar çok benzer. Ya da devletin uygulamaları. Bundan aynı zamanda biz de nasibimizi alıyoruz. Karşındaki düşman bir yerde Siyonistler oluyor ama özünde bir patriyarka da var. Farklı coğrafyalarda bedenlerimiz üzerinden aynı kaderi yaşıyoruz.
Cemre: Tabii ki Filistin’de çok daha ağır koşullar bize göre ama çok da benzerlik var. Ama gerçekten bunları yazmak çok önemli, illa politik bir makale olması da gerekmiyor. Batı Şeria’da bir kadın olmak nedir? Mısır’da, Sudan’da bir kadın olmak ne ifade ediyor? Bunu bile anlatmak çok kıymetli. Bunun kendisi zaten politik.
Nur: Mesela, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin kadınlara tecavüz ettiğinden ya da güç uğruna verdikleri savaşta kelimenin gerçek anlamıyla kadınların bedenlerini kullandıklarından bahsetmeden Sudan hakkında nasıl konuşabilirim ki?
“Bu toplantının sonunda bugün neden burada olduğumuzu, kadınların savaşlardan nasıl etkilendiğini, şu an neler yaşadıklarını, neler çektiklerini unutmamamız gerektiğini düşünüyorum.”
Maha: Bu toplantının sonunda, hangi siyasi görüşe sahip olursak olalım, kim ne düşünürse düşünsün bugün neden burada olduğumuzu, kadınların savaşlardan nasıl etkilendiğini, şu an neler yaşadıklarını, neler çektiklerini unutmamamız gerektiğini düşünüyorum. Sudan’da, Filistin’de, savaşlarda kadınlar tıbbi ihtiyaçları dahil asgari ihtiyaçlarına bile erişemiyor. Bunu unutmamalıyız. Bu mesele sadece burada konuşup dağılacağımız bir şey değil. Bunun üzerine çalışmalıyız. En nihayetinde bugün buraya bu yüzden geldik.
Nur: Bugün burada konuştuklarımız bahsettiğimiz tüm bölgelerde, tüm Filistinliler tarafından yaşanıyor, evet. Ama özellikle Gazze’deki kadınların tüm bu konuştuklarımızı aynı anda yaşadığını düşünüyorum. Patriyarkal baskı, sömürgecilerin baskısı, cinayetler, soykırım… İsrail’in saldırganlığı bitse bile Gazze’deki kadınlar aynı şeyi Hamas iktidarında veya İslami iktidar altında yaşamaya devam edecekler. Bu yüzden saldırganlıktan sonra bir seçim yapılmasını umuyorum ki bu şart. Durum olduğu gibi devam ederse ve Gazze Batı Şeria’dan kopuk kalırsa kesinlikle bir seçim olmalı. Bu seçim de kadınlar dahil tüm Gazze halkını içermeli, herkesi kapsamalı. Aynı zamanda Batı Şeria’daki ve işgal altındaki topraklardaki diğer STK’ların veya feminist hareketlerin de dahil olması ve liberal beyaz feminizmden uzak durmaları gerektiğini düşünüyorum zira biz Ortadoğu’da yaşıyoruz, özellikle Filistin’de olmak üzere [liberal beyaz feministlerden] başka sorunlarımız var. Tarihte apartheid çok yaşandı. Güney Afrika’da apartheid devletleri oldu, bir sürü işgal ve sömürgeleştirme gerçekleşti. Ancak Filistin halen daha var olan bir sömürge ve bunun ne zaman sonra ereceğini bilmiyoruz. İlk hedef kesinlikle Filistin’in özgür olması, bu uzun vadeli bir hedef. Kısa vadeli hedefin de dediğim gibi, işgal altında bile olsa durum böyle devam ederse demokratik bir seçim yapılması olduğunu düşünüyorum.
Mısır hakkında bir şey daha söyleyeceğim. Mısır’da protestolara bile izin verilmiyor. Mısır hükümetini sınırları açmaya zorlamak için Refah Sınır Kapısı’na giden global konvoyu duymuşsunuzdur. Dört kişiden, sadece dört kişiden oluşan bir protesto vardı. Dün Dışişleri Bakanlığının önünde gittiler. Refah Sınır Kapısı’nı açıp konvoyun geçmesine izin verilmesi için protesto yapıyorlardı. Dün tutuklandılar. Ve bu sabah duyduk ki ülkelerinde geri gönderilmişler. Yani Mısır’da dört kişilik bir protesto bile yapılamıyor. Yasak!
Merve: Protesto için mi Mısır’a gelmişler yoksa orada mı yaşıyorlarmış?
Rabab: Teknelerle geldiler, denizde protesto yapmak istediler. Mısır’da kimse gidip protesto yapamıyor işte.
Nur: Herkes için yasak. Kanun gereği böyle, bunu söyleyen bir yasa var. Mesela biz şimdi bir grup kadın takılmak istesek bu yasadışı, çünkü bir protesto düzenliyor olabiliriz!
Cemre: Buna rağmen büyük protestolar gerçekleştirdiniz.
İpek: Nasıl da her şey iç içe aslında. Mısır’da kadınlar en öndeydi; çünkü her şeyin iç içe olduğunu biliyorlardı. Kadınlar kendilerini var etmeye de çalışıyor. Bir ara Mısır’da kadınlar taranıyordu. İran’da da bunu yaşıyoruz. Suriye’de de çok farksız değil. Türkiye için de geçerli. Kadın mücadelesi her yerde çok hayati.
“Kadınlar şunun farkında; kadınlar özgürleşmeden özgürlük gelmiyor ama işgal bitmeden, rejim yıkılmadan da kadınlar özgürleşemiyor.”
Cemre: Bence kadınlar şunun farkında; kadınlar özgürleşmeden özgürlük gelmiyor ama işgal bitmeden, rejim yıkılmadan da kadınlar özgürleşemiyor. Aslında ikisi birbirine çok bağlı. Bu yüzden kadınlar her mücadelenin en önünde oluyorlar.
Ayrıca Fatma, bir ara senden de Sudan’ı da dinlemeyi çok isteriz.
Fatma: İlk defa biri bana Sudan’ı soruyor, çok teşekkür ederim. Afrika’daki mücadeleler çok normalleştirildi ve kimse bundan bahsetmiyor. Bir meme görmüştüm; Avrupa’da bir sorun yaşanıyor ve tüm dünya gösteriyor. Söz konusu Ortadoğu olduğunda da “Aman, orada sürekli bir şeyler oluyor,” deniyor. Ne yazık ki kimse bir şey bilmiyor!
Rabab: Filistinli feministlerle ilgili bir şey eklemek istiyorum. Yeni bir Filistin feminist hareketi formülize etmeye çalışıyorlar. Sosyal hesaplar açıyor, kadınları seferber ediyor ve yeni bir hareket başlatıyorlar. Ama bir süre sonra sayfanın sahibi veya hareketin önderi “Çok tehdit aldım, ölüm tehditleri alıyorum. Üzgünüm, sayfayı kapatmam gerekiyor. Herkese selamlar,” diye bir paylaşım yapıp geri çekiliyor. Bu Filistin’de çok olan bir şey. Gerçekten son birkaç yılda takip ettiğim, Filistin’de kadın mücadelesini destekleyen çok güçlü insanlar oldukları için aralarına katılmayı arzu ettiğim kişilerde bunu birkaç defa gördüm. Bir süre sonra, konuştuğumuz gibi, bu patriyarkal toplumsal sistem kadınlara baskı uyguluyor. Sadece işgal değil. Tüm bunlar yüzünden bazı örgütlerin parçası olan ve sonra geri çekilip örgüte son veren, “Artık kadınlar hakkında konuşmayacağım” diyen kadınlar görüyoruz. Sadece kendilerini sistemden korumaya çalışıyorlar aslında. Sadece Filistin değil, mesela Ürdün’de de böyle. Tüm Ortadoğu bölgesinde durum aynı sanırım.
Merve: Bu söylediğin de dayanışmanın önemini bir kez daha gösteriyor. Bunun yollarını bulmak zorundayız! Geldiğiniz ve bunları bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ederiz.