Altı Asya ülkesindeki konfeksiyon işçileri, Nike’tan ücretleri artırmasını ve insanca çalışma koşulları sağlamasını talep etmek için örgütleniyor. Çoğunluğu kadın olan konfeksiyon işçileri, reklamlarında güçlü kadın sporculara yer veren ve “eşitlik” fikrini savunan Nike’ın ikiyüzlülüğünü gözler önüne seriyor. İşçiler, Nike’a “Biz olmadan kârın da milyar dolarlık reklam bütçen de olmaz,” diyorlar.
Endonezya, Kamboçya, Sri Lanka, Bangladeş, Hindistan ve Pakistan’daki konfeksiyon işçileri sendikalarının bir araya geldiği Asya Asgari Ücret Birliği (AFWA) ve Küresel Emek Adaleti-Uluslararası Emek Hakları Forumu (GLJ-ILRF), pandemi döneminde hakları ihlal edilen tekstil işçileri için Şubat 2013’te “Soygunla Mücadele” kampanyası başlatmıştı. Kampanya, pandemiye rağmen kârlarına kâr katmaya devam eden büyük moda markalarının işçilerin emeğinden çaldığını vurgulamış ve ücret kesintilerini, işten çıkarmaları ve ödenmeyen ücretleri gündeme getirmişti. Kampanyanın odaklandığı markalardan biri de Nike’tı.
Kampanya şimdi de 21 Mart’a kadar 1000 konfeksiyon işçisinin yüzünün fotoğrafını toplayarak “Bizi ve taleplerimizi görme zamanın geldi Nike!” demeye hazırlanıyor. Kampanya kapsamında kadın işçiler çalışma koşullarını ve hikâyelerini anlatıyor, taleplerini söylüyorlar.
Endonezyalı 25 yaşındaki Siti şunları aktarıyor: “18 yaşındayken Nike ayakkabıları üreten bir fabrikada çalışmaya başladım. Yönetimin bana karşı muamelesine inanamadım. Üretim hedefleri çok yüksekti ve koşullar stresliydi. Şefim bir şeyleri tekmeleyip bana bağırıyordu. Kendimi savunmayı öğrendim ve sendikam Endonezya Ulusal İşçi Sendikası’na (SPN) katıldım. Pandemi döneminde koşullarımız çok kötüydü. O dönemde hamileydim ve bebeğim doğduğunda doğru düzgün yiyecek almaya bile gücüm yetmiyordu. Nike’ın bu dönemde kâr rekoru kırdığını öğrenince karşı koymaya karar verdim ve Nike ile mücadelemizi kamu karşısında dillendiren ilk ben oldum. Pek çok ülkede benzer deneyimleri olan işçiler olduğunun farkındayım. Çoğumuz işten atılma korkusuyla sessiz kalıyoruz. Başkalarına da seslerini çıkarabileceklerini göstermek istiyorum.”
Bangladeşli 23 yaşındaki Ratna şunları anlatıyor: “Kasım ayında fabrikada bir arkadaşımızın kargo rayında bacağı koptu. Arkadaşımız tazminat alana kadar çalışmayı reddettik. Kasımdan beri üretim kaybını telafi etmek için günde 14 saat çalışmak zorunda kalıyoruz. Moda markaları yoğun çalıştığımızı kabul etmeli, daha fazla maaş vermeli, iş yükünü azaltmalı ve ücretli doğum izni vermeli. Kızım ve iş arkadaşlarım için daha iyi bir gelecek mücadelesinde kararlıyım.”
Kamboçyalı 25 yaşındaki Chim şöyle anlatıyor: “Kamboçya Demokratik Giyim İşçileri Sendikası Koalisyonu’na (C.CAWDU) katıldım çünkü ne düşündüğümüzü açıkça söyleyebildiğimiz tek yer sendika. Sesimizi çıkarmalıyız çünkü yönetim hem işçi çıkarıyor hem de kalanlarımıza daha fazla iş yüklüyor. Fazla mesaiye alışkındık ama artık acele etmek ve üretim hedeflerimize daha hızlı ulaşmak zorundayız. Bir hata olursa da elbette bizi suçluyorlar. Tüm dünyanın nasıl bir iş yaptığımızı, ne kadar çok çalıştığımızı anlamasını istiyorum. Koşullar zorlaşırken şirketler ücretlerimizi artırmalı, daha fazla kişiyi istihdam etmeli ve işimize saygı duymalı.”
Endonezyalı 24 yaşındaki Sakinah ise “Fabrikada çalışmaya başladığımda başta mutlu oldum. Benim gibi genç işçiler vardı ve arkadaş gibi olmuştuk. Fakat kısa sürede sorunları gördüm. Tifo olup 3 gün işe gelemediğimde müdürüm bahane uydurduğumu söyleyerek beni azarladı. 18 aylık bir bebeğim var. Nöbet geçiriyor ve tedavi masrafları her zaman maaşımdan daha fazla oluyor,” diye anlatıyor ve ekliyor: “Nike güçlü kadınların reklamını yapıyor, peki ya biz?”