Patriyarkal kapitalist sistemin ve erkek egemen devlet politikalarının yaşamlarımızda yarattığı yük her geçen gün daha da artıyor. Şimşek’in kemer sıkma politikalarının derinleştirdiği yoksulluk, cezasızlık politikalarıyla artan erkek şiddeti, iktidarın bedenlerimiz ve yaşamlarımız üzerindeki baskısı biz kadın ve lgbti+ların sorunlarını derinleştiriyor. Tüm bunların üzerine, kadınları bir kez daha aile içine hapsetme hedefi ile 2025, “Aile Yılı” olarak ilan edildi. “Türkiye Yüzyılı” söylemi altında ailenin kutsallaştırılması, hayatlarımıza yönelik şiddeti, sömürüyü ve baskıyı artırmanın önünü açacak.
Aile değil kadınız!
İktidar, aile politikalarını sürdürmek üzere açtığı yeni sayfada Nüfus Politikaları Yüksek Kurulu ve Aile Enstitüsü gibi yeni araçlardan da faydalanarak kadın ve lgbti+ların bedenleri ve hayatları üzerinde daha fazla denetim kurmayı hedefliyor. Bu yeni araçlar ve önüne koyduğu eylem planlarının en önemli hedefi ise aslında patriyarkal kapitalizmin sürekliliğini sağlamak. Kadınların yalnızca aile içinde, lgbti+ların ise yok hükmünde olduğu bir düzen; mevcut iktidarın bu sürekliliği sağlaması için biçilmiş kaftan.
Yıllardır çeşitli söylemlerle ve son zamanlarda özellikle de lgbti+ düşmanlığı ile merkeze alınan “aile”, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirerek özgürlüğümüze ket vuruyor. Bedenimize, kimliğimize, yönelimlerimize dönük bu saldırı planına karşı korunması gerekenin aile değil, eşit ve özgür yaşam hakkımız olduğunu söylemeye devam edeceğiz.
Cezasızlık politikalarına son! 6284 etkin uygulansın!
Öldürülen kadınların sayısı her geçen yıl bir önceki yıla göre artış gösteriyor. Haksız tahrik indirimleri, cezasızlık politikaları, önleyici politikaların uygulanmaması ve iktidarın söylem ve uygulamaları bu artışta kilit rol oynuyor. 2024 yılında 394 kadın öldürüldü. 394 kadının 280’i kutsal ailesi içerisindeki bir erkek tarafından öldürüldü. Sadece ocak ayında 33 kadın cinayeti, 32 şüpheli kadın ölümü var. Caydırıcı cezalara, önleyici tedbirlere; donanımlı sığınaklara, ŞÖNİM’lere ve cinsel şiddet kriz merkezlerine ihtiyacımız var. Bu noktada İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden imzalanması ve 6284’ün etkin şekilde uygulanması için mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz.
Eşdeğer işe eşit ücret!
Patriyarkal kapitalist sistem sadece bedenlerimizi değil emeğimizi de hedef alıyor. Bizler her gün hayatı yeniden üretirken, ev içi emeğimiz yok sayılıyor; bakım emeği yükümüz her geçen gün artıyor. Diğer yandan, güncel verilere göre her 5 kadından sadece biri kayıtlı ve tam zamanlı istihdamda yer alabiliyor. Çalışan kadınlar için ise güvencesiz, düşük ücretli çalışma; işyerinde baskı ve taciz olağanlaştırılmaya çalışılıyor. İş hayatında, aynı işi yapan erkeklerden yüzde 18 oranında daha düşük ücret alıyor, ekonomik kriz dönemlerinde ise ilk gözden çıkarılanlar yine biz oluyoruz. Bunun yanı sıra lgbti+lar, kimlikleri nedeniyle yoğun bir ayrımcılık neticesinde işsizlik tehdidiyle karşı karşıya kalıyor. Uğradığımız cinsiyet temelli ayrımcılık, mobbing ve taciz ise azalmıyor, aksine kronikleşiyor.
Mücadelemiz sürecek!
Yaşadığımız tüm sorunlar karşısında ancak mücadelemizle var olabileceğimizi biliyoruz. Erkek şiddetine karşı hayatlarını savunan kadınların mücadelesinden; işi, emeği, örgütlenme hakkı için direnen kadınların mücadelesinden; bugün üzerinden iki yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ depremin yarattığı yıkım koşullarına mahkûm edilen kadınların yaşam mücadelesinden; tüm dünyada tacize, mobbinge karşı ses çıkaran kadınların mücadelesinden; transfobi ve lgbti+fobi karşısında var olma mücadelesi veren lgbti+ların mücadelesinden, Siyonist işgale karşı yıllardır direnen Filistinli kadınların ve tüm dünyada emperyalizme, patriyarkal kapitalist sisteme karşı mücadele veren kadınların deneyiminden güç alıyoruz.
Patriyarkanın, sömürünün ve baskının karşısında dayanışmamızla, direncimizle varız! Bir kişi daha eksilmemek, özgür ve eşit bir yaşamı birlikte kurmak için 8 Mart’ta meydanlardayız! “Emeğimiz, bedenimiz, mücadelemiz bizim! Aileniz sizin olsun!” demek için 8 Mart’ta alanlardayız!